.

.

26 Haziran 2010 Cumartesi

Kadın Hastalıkları, Şifalı Bitkiler, Yemek Tarifleri 0 yorum

26 Haziran 2010 Cumartesi |

read more

11 Ocak 2008 Cuma

KARAKAFES BİTKİSİ 0 yorum

11 Ocak 2008 Cuma |
KARAKAFES BİTKİSİ
Taze bitki çiçeklenmeden önce yada çiçeklenme sırasında toplanır.Bitkinin kolayca hazırlanabilen tentürü çokk güçlüdür.Romatizma ve eklem şişlerinden rahatsız olanlar kullanabilir.
Sağ kolunu zorlukla kullanabilen bir kadına doktor felç teşhisi koymuştu.Tavsiyeme uyarak tentürü her gün koluna sürdü.Günden güne şikayetin nasıl kaybolduğunu gördü.Şu anda kolunu rahatlıkla kullanabiliyor ve ev işlerini yapabiliyor.
Bitkinin yaprakları haşlanıp lapa yapılarak felçli kol ve bacaklara uygulanırsa fayda görülür.
Bir akrabamıza motorsiklet çarpmıştı.Kalçası kırılmıştı.Çivi takılıdı tedaviden sonra hastaneden ayrıldı.1 yıl sonra çivinin alınması gerekiyordu her şey yolunda gözüküyordu ta ki bir gün duyduğu katlanılmaz ağrıya kadar.Çivi alındı kemiğin enfeksiyon kaptığı anlaşıldı.İğneler dayanılmaz ağrıları kısa süre rahatlatıyor fakat bir iyileşme sağlamıyordu.Abartmıyorum sıcak karakafes otu lapaları bir gecede yardımcı oldu.Kadın ertesi gün ağrısız bir şekilde oturabiliyor ve yatağında uzanabiliyordu.Bu lapaları ,şikayetleri tamamen kaybolana kadar uyguladı.
El ve ayak eklemlerindeki yumrular bu lapa tedavisiyle kaybolur.
Bu tedavi yarım felç(belden aşağısının felçli olması)durumunda da faydalıdır.
Sıcak lapalar varisli ülser,kas romatizması,boyun ağrıları,ülser,kemik zarı iltihabı için de kullanılır.
Köklerden hazırlanan çay bronşit,sindirim sistemi sorunları,mide kanaması,akciğer zarı iltihabı(zatülcenb) için kullanılır.2-4 bardak arası gün boyunca yudumlanır.
Mide ülseri için 100 gr karakafes,50 gr aynısafa,50 gr çayır otu önerilir.
Bitkinin tentürü kompres olarak en iyi iç ve dış yaralarda yardımcı olmaktadır.
Yaprakları sadece lapa olarak değil banyo katkısı olarak romatizma,gut,kemik ağrıları,disk kaymalarında kulanılır.
KULLANIMI
Köklerden çay yapımı: 2 çay kaşığı doğranmış kök bir bardak soğuk suya geceden bırakılır,sabahleyin ılıtılıp süzülür ve yudumlanarak içilir.
Mide ülserleri için çay: 1 tepeleme çayır otu ve kara kafes otu karışımı 1 bardak kaynar suyla 3 dakika demlenir günde 3-4 bardak çay yudumlanarak içilir.
Lapa: İyi kurutulmuş kökler ufalanarak toz haline getirilir sıcak suyla karıştırılır bir kaç damla yağ ilave edilir.Bir keten bezin üzerine konup hasta bölgeye uygulanır,bandajla sarılır.
Taze yaprak uygulamaları: Taze yapraklar yıkanır ezilip hasta bölgeye uygulanır.
Sıcak yaprak uygulamaları: Yapraklar haşlanır sıcak olarak hasta bölgeye uygulanır.
Banyo ilavesi olarak: 500 gr. taze veya kuru yapraklar 5 litre soğuk suya geceden bırakılır.Ertesi sabah kaynama noktasına kadar ısıtılır.Ve banyo suyuna ilave edilir.
Oturma Banyosu: 200 gr. yaprak yukarıdaki kimi demlenir.
Tentür: Kökler yıkanır ve bir fırçayla temizlenir,doğranıp bir şişeye konur,üzerine bitkileri kaplayacak şekilde elma sirkesi konur.Güneşli veya sıcak bir yerde 14 gün bekletilir.
Merhem: 4-6 taze kök yıkanır,iyice doğranıp 250 gr yağda kızartılır ve soğumaya bırakılır.Ertesi gün yağ tekrar ısıtılıp tülbenle süzülür.

read more

10 Ocak 2008 Perşembe

KREATİN MONOHİDRAT BİTKİSİ 0 yorum

10 Ocak 2008 Perşembe |
Kreatin Monohidrat
Kreatin Monohidrat tüm memelilerin vücudunda olan bir maddedir ve arginin, glisin ve metionin amino asitlerinden karaciğer, böbrekler ve pankreasta üretilen bir amino asit türevidir. Amino asitler ise bilindiği gibi protein moleküllerinin yapı taşlarıdır. Kırmızı et ve balık gibi pekçok hayvansal gıda kreatin içerir. Bununla beraber gıdalardaki kreatin miktarı küçüktür. 1 kg biftek sadece 1 gr kreatin içerir. Halbuki yoğun bedensel aktivite veya spor yapan bir kişinin günlük ortalama kreatin ihtiyacı 5-6 gr olup, bunun tamamının yiyeceklerden karşılanması hemen hemen olanaksızdır. Yiyeceklerden karşılanmaya çalışılsa bile beraberinde aşırı yağ ve kalori alımı da söz konusu olmaktadır. Bu yüzden sadece ek gıda ürünleri vücuttaki yağ ve kalori miktarını artırmaksızın, vücudun ihtiyacı olan kreatin miktarını karşılayabilirler
Doğal Kas Güçlendirici Kreatin, vücudun enerji üretmek için kullandığı yakıt olan ATP üretimine yardımcı olan ve aynı zamanda ani ve yüksek enerji ihtiyaçlarını karşılayan bir maddedir (Protein). ATP, vücutta özellikle beyzbol , futbol, voleybol, hentbol, koşu, yüzme, bisiklet, dağcılık, güreş, boks ve halter vb. gibi sporları yaparken yoğun şekilde kullanılır. Kreatin sportif performansı artırır. Kreatin en fazla kas veya adele dokularında birikir ve kasların özellikle sportif faaliyetler (koşu, ağır kaldırma vs.) esnasındaki ani enerji ihtiyaçlarını karşılamak için yakılmasına yardımcı olur. Amerika’da çeşitli sporcular üzerinde yapılan testlerde 28 gün boyunca düzenli kreatin alan sporcularda yağsız kas miktarında ve kaldırılan ağırlıklarda, kreatin kullanmayan fakat aynı egzersizlere katılan sporculara göre ortalama %51 oranında artış gözlenmiştir. Kreatin kullanımının insan için güvenli olduğuna ait sayısız bilimsel araştırma vardır. Yine yakın zamanda bir okul takımında yapılan, 28 gün boyunca bir glikoz, taurin, sodyum ve potasyum fosfat çözeltisi içinde günde 15,7 gr kreatin (oldukça yüksek bir doz) alan oyuncularda, süre sonunda yapılan kan testlerinde tüm parametrelerin normal limitler arasında olduğu ve karaciğere olumsuz bir etki olmadığı gösterilmiştir.
Öyleyse nedir bu Kreatin? Onun vücudumuzda karaciğer, böbrekler ve pankreasta doğal olarak üretildikten sonra kan akışıyla kaslarımıza taşınan ve kaslarımıza enerji sağlamak için kullanılan bir bileşik olduğunu biliyoruz. Kaslarımıza ulaştığında dönüştürüldüğünü ve bu yüksek güçlü metabolit’in kasların son enerji kaynağı olan ATP’leri üretmek için kullanıldığını da biliyoruz. Üstelik diğer performans artırıcı steroids ve ilaçlardan farklı olarak; %100 doğal olduğunu ve çoğu yiyecekte de doğal olarak bulunduğunu, bu yüzden de hiçbir sportif faaliyette ve uluslararası müsabakalarda yasaklanmadığını da biliyoruz. Aksi taktirde et ve balık yenmesinin de yasaklanması gerekirdi. Pek çok yiyecek, özellikle ringa, somon ve tuna balığı ile biftek bir miktar kreatin içerir. Bununla beraber en iyi kreatin kaynağı “Kreatin monohidrat” ‘tır.
Kreatin 2 hafta içerisinde yağsız kas miktarını önemli miktarda artırır. Aynı zamanda yoğun egzersiz performansının gelişmesinden ve enerji seviyesinin artırılmasından da o sorumludur. Yapılan araştırmalarla; kreatin’in enerji seviyesini, dayanıklılığı, kuvvet ve dayanma gücünü artırdığı ispatlanmıştır. Üstelik, kreatin yağsız kas miktarını artırırken yağ kaybını da hızlandırmaktadır.
Kreatin’e kimlerin ihtiyacı vardır?
İlk önce kreatin’e, daha fazla enerjiye ve yağsız kasa gereksinimi olanların ihtiyacı vardır. Daha sonra, vücudunu forma sokmak isteyenlerin, yağsız kas miktarını artırmak isteyenlerin ve fazla yağ kütlerinden kurtulmak isteyenlerin kreatin’i kullanmaları tavsiye edilir. Son olarak, yoğun fiziksel aktivite gerektiren bir işte çalışanlar, fiziksel stres ve uzun süreli yorgunluğa maruz kalan kişiler ve kreatin’in inanılmaz sonuçlarından hoşlanan veya bu sonuçları arzu eden kişiler onu rahatlıkla kullanabilirler.
Kreatin ne kadar dozda alınmalıdır? Ve herhangi bir yan etkisi var mıdır?
1. kullanım yöntemine göre; ilk hafta kaslarınızın kreatin’le doldurulması gerekir. Bunun için 1500 mg’lık tabletlerden günde 4 defa 3 tablet (Toplam Doz: 18 gr) yemeklerden önce (yemek aralarında) ve egzersizden sonra herhangi bir asidik olmayan meyve suyu ile birlikte alınır (genellikle üzüm suyu tavsiye ediliyor ama zorunlu değil). Daha sonraki haftalar günde 1 veya 3 defa (En az 4 saat arayla) 3 tabletle devam edilir. (Toplam günlük doz: 4,5 – 13,5 gr)
2.kullanım yöntemine göre ise; ilk hafta kaslarınızın kreatin’le doldurulması işlemi atlanarak doğrudan günde 1 veya 3 defa (En az 4 saat arayla) 3 tabletle (Toplam günlük doz :4,5 – 13,5 gr) başlanır ve devam edilir. Daha fazla doz almanıza gerek yoktur.
En iyi sonucun; egzersiz veya sportif faaliyetten yaklaşık 1,5 saat önce karkonhidrat esaslı bir yiyecek ile beraber alındığında ortaya çıktığı da gözlemler arasındadır. En iyi yönü de, kreatin’in herhangi bir inceleme veya araştırmada aleyhine bir yan etkinin rapor edilmiş olmamasıdır. Kreatin tamamen güvenli ve etkilidir. Kreatin kesinlikle hiçbir zararlı veya toksik madde içermez.
Kreatin devamlı mı yoksa periyodik olarak mı kullanılmalıdır?
Bazı araştırmalar kreatin’in periyodik olarak kullanılması gerektiğini belirtirken bazıları da devamlı kullanılabileceğini belirtmektedirler. Buna göre;
1-Yukarıda açıklanan 1.kullanım yöntemine göre ilk hafta kaslar kreatin’le doldurulur ve 2-3-4 ve 5. hafta günlük 4,5-13,5 gr’lık dozla devam edilir (Toplam 6 hafta). Daha sonra hiç ara verilmeksizin istenilen süre kadar bu kullanım şekli tekrarlanır.
2- 1. veya 2 kullanım yöntemine göre 6 hafta kreatin kullanımına devam edilir sonraki 2 hafta için kreatin alımı tamamen durdurulur ve 9. haftadan itibaren kullanıma tekrar başlanır.
Kullanım Önerisi: Gıda takviyesi olarak, ilk 7 gün için egzersizden önce ve sonra olmak üzere, günde 4-6 defa 3 tablet meyve suyu veya diğer tatlandırılmış sıvılarla alınabilir. Daha sonra destek kullanımı için, günde 1-3 defa 3 tablet alınabilir. Her doz arasında 3-4 saat süre bırakınız. Bilinen herhangi bir yan etkisi yoktur.

read more

Ebegümeci Bitkisi 0 yorum

EBEGÜMECİ BİTKİSİ
Küçük yapraklı ebegümeci çit,yol ve eski duvar kıyılarında, harabeliklerde, ama yalnızca insanların yaşadıkları yerlerin çok yakınlarında yetişir. Büyük yapraklı ebegümeci ve öteki değişik cinsleri genellikle çiçek ve sebze bahçelerinde yetişir. Anadolu'da 8 Malva türü yetişmekte olup, bunların çiçek ve yaprakları bir ayrım yapılmaksızın "Ebegümeci" olarak kullanılmaktadır. Bu bitkilerin hepsi de yapraklarında, çiçeklerinde ve saplarında (bamyada olduğu gibi) bir sümüksel madde içerirler. Küçük yapraklı bitkinin uzun saplarının ucundaki yapraklar yuvarlak ve çentiklidir. Açık pembeden eflatun rengine kadar değişebilen renkte çiçek açarlar.Bir de yuvarlak meyvesi vardır. Çiçekleri, yaprakları ve sapları, Haziran'dan Eylül'e kadar toplanabilir. Bitki, kurutulduğunda özelliklerinin bir bölümünü yitireceği için, elden geldiğince taze kullanılması gerekir. Ama kurutulmuş bitki yine de kullanılabilir.Ebegümeci çayı özellikle mukoza iltihaplarında, gastrit, mesane iltihabı, mide ve bağırsak mukoza iltihabında ve ağız boşluğu iltihabında olduğu kadar, mide ve bağırsak ülserinde de başarıyla kullanılabilir. Ama bu son iki hastalık için, arpa ile karışık bir çorba hazırlamak gerekmektedir. Önce arpa kaynatılır ve soğuduktan sonra bitki yaprakları eklenir. Ayrıca, akciğer balgamlanmalarında, bronşiyal nezlede, öksürük ve aşırı ses kısıklığında özellikle önerilir. Gırtlak ve bademcik iltihabı ve ağız kuruluğunda da başarıyla kullanılabilir. Bitki, sümüksel özelliğinin yitirilmemesi için, geceden soğuk suya koyularak demlenmelidir. Günlük kullanım için 2 veya 3 bardak ılıklaştırıp, gün boyunca yudumlanarak içilmelidir.Nefes darlığına yol açan akciğer amfizemi bile ebegümeci çayı ile iyileştirilebilir. Bu durumda, günde en az 3 bardak çay içilmeli ve süzüldükten sonre geriye kalan yapraklar iyice ısıtılarak bronşların ve akciğerin üstüne geceleyin kompres olarak uygulanmalıdır. Oldukça ender görülen gözyaşı azlığı durumunda da, gözlere ebegümeci banyosu ve kompresi uygulandığında, çok iyi sonuçlar alınabilir. Kaşınan ve yanan yüz alerjilerinde de, yüzü ılık ebegümeci çayı ile yıkamak rahatlatıcıdır.Ebegümeci dıştan, kırıklardan veya damar iltihaplarından kaynaklanan yaralarda, çıbanlarda, şiş ayak ve ellerde kullanılır. Kaşınan ve yanan deri alerjilerinde yapılan ebegümeci çayı yıkamaları çok rahatlatıcıdır. Bu durumlarda, ayak ve el banyoları yapılmalıdır. Bu banyolarda çok iyi sonuçlar alındığını söyleyebilirim Özellikle kırık ayak kemiklerinde, yük taşımak zorunda kalan ayağın şişmesi halinde, ebegümeci harikalar yaratır.Açık yaralı şiş bir bacak, kişi ne kadar yaşlı olursa olsun, uzun süre bekletilmemelidir. Burada da ebegümeci banyoları, sinirliot ile birlikte yardımcı olacaktır. Sinirliot, iyice yıkanıp hafifçe ezildikten sonra yaranın üstüne yatırılmalıdır. Yara, 10 veya 15 yıldır kapanmamış olsa bile, en geç bir kaç gün içinde kapanacak ve bir daha da açılmayacaktır. Eğer böyle bir yara yüzünden acı çekiyorsanız, mutlaka dar yapraklı sinirliotu kullanınız. Yaranın ne kadar çabuk kapandığını görerek şaşıracaksınız ."Cesaretinizi yitirmeyiniz, şifalı bitkileri deneyiniz. Nasıl olsa, gırtlak iltihaplanmalarını iyileştiren ebegümecimiz var. ebegümecimiz yalnızca gırtlak iltihabını iyileştirmekle kalmayıp, tehlikeli gırtlak hastalıklarında da başarı sağlayabiliyor. Bu tür olaylarda, gün boyunca kullanılmak üzere, iki buçuk litre suya geceden bitki eklenerek demlenmeye bırakılır (Bir bardak suya, yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış taze bitki) ve ertesi gün hafifçe ısıtılarak bir termosa doldurulur. Gün boyunca, yudumlanarak 4 bardak çay içilir ve gerisiyle de derin gargaralar yapılır. Hastayı sinirli kılan, gırtlak, ağız boşluğu ve burun kuruluklarında da gün boyunca elden geldiğince sık gargara yapılmalıdır.Özellikle kırsal kesimdeki evlerin çevresinde yetişen ebegümeci, günümüzde azalmaya yüz tutmuştur. Evleri çamur ve rutubetten korumak ve de güzel bir görünüm kazandırmak amacıyla, çevrelerine beton dökülmektedir. Böylece, bitkinin yaşam alanı daraltılmaktadır. Varlığı için Tanrı'ya edeceğimiz teşekkürlerin hiç bir zaman yeterli olamayacağı, insanlığın bu büyük yardımcısı, ne yazık ki, böylece her geçen gün azalmaktadır.
Kullanım Biçimleri:
Çay Hazırlamak: Yalnızca soğuk suda demlendirilmelidir. Yarım tatlı kaşığı bitki kıyılarak, orta boy bir su bardağı dolusu soğuk suya akşamdan eklenir, sabahleyin süzülür ve ılıklaştırılır.Ayak ve El Banyoları: Iki avuç dolusu ince kıyılmış taze bitki, 4-5 litre soğuk suya akşamdan eklenir, ertesi gün, elin veya ayağın dayanabileceği kadar ısıtılır ve süzülür. Banyo süresi 20 dakikadır. Banyo suyu, yeniden ısıtılarak iki kere daha kullanılabilir.
Bitki Kompresi: Çay süzüldükten sonra artan posalar biraz suyun içinde ısıtılır, arpa unu ile lapa haline getirilir ve bir bezin üstüne yayılarak, sıcak sıcak uygulanır. Kompresin sıcaklığını yitirmemesi gerekir. Kompres süresi isteğe göre düzenlenebilir.

read more

ŞİFALI BİTKİ ÇAYLARI VE FAYDALARI 0 yorum

ŞİFALI BİTKİLER VE ÇAYLARI
Şifalı bitkilerden hazırlanan çayların insan vücuduna sayısız faydalarının olduğunu çok uzun yıllardan bu tarafa insanlar bilip uygulamaktadır.Uzmanlar, çoğu ilacın temelinde bulunan bitkilerin çaylarının da birer şifa kaynağı olduğunu belirtiyor.Bitkilerle tedavinin her zaman için ilaç tedavisinden daha uzun süreceğini belirten uzmanlar, “Bitkiler hastalığa yakalanmadan önce önlem olarak kullanılmaya başlanmalı, basit hastalıklar bitki çayları, kompresler ve bitkilerden yapılmış yağlarla tedavi edilmeli. Ciddi hastalıklarda da doktorun verdiği tedaviye paralel olarak bitkilerden yararlanılabilir” dedi.Doğada şifalı bir çok bitki den şifalı çaylar elde edilebileceğini kaydeden uzmanlar, bitki çayı hazırlarken de şu tavsiyelerde bulundu: “Bitki çayı hazırlarken özellikle taze kaynamış klorsuz su kullanılmalı. Birçok hastalıkta klorun zararlı olduğu saptanmıştır. Suyunuzu kaynattıktan sonra bir iki dakika dinlendirin. Porselen bir demliğe önce çayını yapacağınız bitkiyi koyun ve üzerine gerekli miktarda su ekleyin. Genellikle 1 tatlı kaşığı kuru veya bir avuç taze ot için dörtte bir litre su kullanmak gerekir. Çayın demlenmesi için 2-5 dakika yeterlidir. Kök bitkilerden çay yapacağınız zaman (zencefil, havlıcan gibi) aynı miktarda su ve bitkiyi birlikte cezveye koyup kaynatma yoluyla çayınızı yapabilirsiniz.”Şifalı çay elde edilen şifalı bitkilerden bazıları şunlar:
ŞİFALI IHLAMUR ÇAYI: Soğuk algınlığına ve öksürüğe karşı en etkili ve en yaygın olarak kullanılan doğal ilaçlardan biri olan ıhlamur, uykusuzluk, spazm ve kan dolaşımı bozukluklarında da kullanılır.Şifalı bir bitki dir. Özellikle akşam saatlerinde fazla içmemeye dikkat etmek gerekir, çünkü fazla miktarda alındığında uykusuzluğa neden olabilir. Yapraklarında çok miktarda klorofil taşımasından dolayı kansızlık durumunda kullanılmasında fayda vardır. Diğer çaylarda olduğu gibi ıhlamuru da hazırladığınız zaman için ve bir daha kaynatmayın. Çünkü uzun süre kaynatılıp içilen ıhlamur size yarardan çok zarar verebilir.
ŞİFALI YOGİ ÇAYI: Hintli yogilerin içtiği baharatlı bir çay. Tam da kış mevsimine uygun, yani ısıtıcı. Ayurvedik bir çay yogi çayı ve yoğun baharatların karışımından oluşuyor. Bu çayı hazırlamak için ufak bir tencereye bir parça kabuk tarçın, 4-5 kakule tanesi, 1 ufak kök zencefil, 2 karanfil ve 4-5 adet tane karabiber koyun. Üzerine 2 su bardağı su ilave edip 5 dakika kadar kaynattıktan sonra dilerseniz içine 1 tatlı kaşığı siyah çay ekleyip biraz demlendirip süzün. Dilerseniz sütle karıştırıp için.
ISIRGAN OTU ÇAYI: Isırgan, birçok rahatsızlığa iyi gelen ve sonbahardan ilkbaharın sonuna kadar bahçelerde bol miktarda yetişen bir ottur. Özellikle metabolizma rahatsızlıklarına, mide, bağırsak, böbrek, romatizma ve gut hastalıklarına iyi gelir. Ayrıca nefrit, sarılık, idrar yolları taşları ve özellikle kansere karşı günde 3-4 fincan ısırganotu çayı çok yararlıdır. Isırgan çayını hazırlamak için kişi başına bir tatlı kaşığı kuru veya bir avuç taze ısırganotu yeterlidir.
BİBERİYE BİTKİ ÇAYI: Bu güzel kokulu bitkinin kullanılmadığı hastalık yok gibi. Özellikle kan dolaşımı hastalıklarına, romatizma ve astım hastalıklarına, mide ve bağırsak gazlarına karşı kullanıldığı gibi ağır yemeklerden sonra içildiğinde sindirimi kolaylaştırır. Ayrıca bronşit, öksürük, migren, gastrit, başağrısı, ağrılı adet, düşük tansiyon, kabızlık, safra kesesi taşı, ishal ve karaciğer rahatsızlıklarında da kullanılır. Hoş bir tat vermesi açısından biberiye çayına bir parça da kabuk tarçın atabilirsiniz.
REZENE BİTKİ ÇAYI: Rezene, Ege Bölgesi pazarlarında bahar aylarında bol bulunan bir şifalı bitki dir. Rezene çayı özellikle gaz ve kramp ağrılarında, mide ve bağırsak rahatsızlıklarında kullanılır. Özellikle bebeklerin gazlı olduğu zamanlarda sık başvurulan bir ilaçtır rezene çayı. Öksürük ve soğuk algınlıklarında ve çocuklarda boğmaca hastalığı sırasında rezene çayı şifalı dır. Listeyi uzatmak mümkün: Hıçkırık, bulantı, idrar yolları iltihabı, böbrek taşları gibi birçok durumda şifalı rezene çayına başvurabiliriz.
HİNDİBA ŞİFALI BİTKİ ÇAYI: Hem salatalarda, hem de haşlanarak zeytinyağı ve limon ilavesiyle kullanılabilen hindiba iyi bir idrar söktürücüdür. Karaciğer hastalarının, romatizmalıların ve şeker hastalarının sofralarının başköşesine oturtması gereken şifalı otlardan biridir. hindiba ve bunlardan başka bağırsakları yumuşatır, müzmin romatizma, gut, böbrek ve safra kesesi hastalıklarında yararlıdır. Hindiba köklerinden yapılan kahve iyi bir iştah açıcıdır. Romatizma hastaları ilkbahar ve sonbaharda 4-6 hafta arası sabah ve akşam hindiba çayı içerek kür yapabilirler ve faydasını da hızla görürler. şifalı Hindiba çayı hazırlamak için kişi başına 1-2 tatlı kaşığı doğranmış hindiba kullanılır
NANE BİTKİ ÇAYI: Nane çayı, mide ve bağırsak gazlarında, bulantı ve kalp çarpıntısında içilir. Sindirim sistemi rahatsızlıklarında, karın ağrısı, ishal, safra kesesi taşı, baş ağrısı, migren, sinüzit, diş ağrısı, halsizlik, bronşit, öksürük gibi rahatsızlıklarda da tedavi edici özelliği olan nane, nefes darlığında da şöyle kullanılabilir: Bir tülbentin üzerine bal konur, üzerine taze veya kuru nane yaprakları serpilir ve yatmadan önce göğüs üzerine bağlanır, sabaha kadar bırakılır.bu bitki nin şifalı olduğunu farkedeceksiniz.
KEKİK OTU ÇAYI: Kekik çok güçlü bir antiseptik olarak biliniyor. Kekik yağından elde edilen timol birçok ilaçta, hatta ameliyatlarda yara temizlemek için kullanılıyor. Eski zamanlarda salgın hastalıklarda kullanılan kekik günümüzde de grip salgınlarında bol bol kullanılmalı. Ve boğmaca olana, öksürene, bronşite yakalanana, midesi rahatsız olana, ishal olana, adet sancısı çekene kekik çayı içirmeli. Böcek sokmalarında deriye sürülerek kullanılan kekik, cilt hastalıklarında da banyo suyuna atılarak kullanılabiliyor.kekik çok şifalı bitkidir
ZENCEFİL BİTKİ ÇAYI: Tıbbı'nda 5 bin yıldır kullanılan zencefil, ısıtıcı bir ottur. Özellikle metabolizma rahatsızlıklarında temizleyici, düzenleyici ve canlandırıcı bir etkiye sahip. Ayrıca faranjitte, ishal, gaz gibi durumlarda, kan dolaşımını artırmak için, kas hastalıklarında ve romatizmal ağrılarda kullanılıyor. Soğuk algınlıklarında çayını içebilir, öksürük için zencefil-zerdeçal-bal karışımını sabah ve akşam aç karnına şurup niyetine kullanabilirsiniz. Zencefil canlandırıcı olduğu için akciğerleri temizler, gazı önler ve terlemeyi artırarak cildin de temizlenmesini sağlar. bitkisel faydadını göreceksiniz
ADAÇAYI ŞİFALI BİTKİ ÇAYI: Kızılderililerin kutsal bitkisi sayılan adaçayı, Akdeniz yöresinde bol bol yetişir.şifalı bir bitki olduğu için çok yaygın kullanılır. Antibiyotik ilaç görevi gören adaçayı diş eti rahatsızlıklarında ve boğaz ağrılarında çok yararlıdır. Sinir bozukluğu, baş dönmesi, titremeye iyi gelir ve menopoz döneminde karşılaşılan terlemeyi durdurur. Ayrıca dolaşım sistemi hastalıklarında, tansiyon düşüklüğünde, sindirim sistemi bozukluklarında, psikolojik rahatsızlıklarda, halsizlikte, sinir hastalıklarında da kullanılır. Özellikle boğaz ve ağız içi iltihaplarında günde birkaç defa adaçayıyla hazırlanıp soğutulmuş çayla gargara yapın, bitkisel faydasını göreceksiniz
ELMA ÇAYI: Elma, besin değeri dışında nefes darlığı ve kalp hastalıklarına karşı koruyucudur. Vücuttan toksinlerin atılmasına yardımcı olur, lifli olduğu için bağırsakları temizler, karaciğerinden şikayet edenler, romatizmalılar ve hatta şeker hastaları bile elmadan faydalanabilirler. Elma yatıştırıcı, uyku vericidir, başağrılarına iyi gelen şifalı bir bitkidir. Taze elma suyu cilde sürüldüğünde dokuları sağlamlaştırır ve teni güzelleştirir. İlkbaharda toplanan elma çiçekleri kurutularak sonbahar ve kış aylarında kaynatılır ve göğse ve öksürüğe iyi gelecek bir şurup elde edilir. Kurutulmuş elma parçalarından çay yapabileceğiniz gibi kabuğuyla küçük parçalara böldüğünüz elmaları kaynatarak içine isterseniz limon ve portakal koyarak çay olarak tüketebilirsiniz.bu çaylardan bitkidel fayda göreceksiniz.afiyet olsun.

read more

KONİ ÇİÇEĞİ 0 yorum

Koni Çiçeği
Koni Çiçeği , dünyanın en önemli şifalı bitkilerinden olup (soğuk algınlığı, grip, enfeksiyon, zayıf bağışıklık sistemi ve kanserden korunma gibi durumlarda); kuru toprak ve ovalar ile seyrek ormanlık arazilerde doğal olarak yetişen çok yıllık bir bitkidir. Uygar dünya bu bitkinin iyileştirici özelliklerini Kuzey Amerika yerli halkından (Kızılderililer) öğrenmiştir. Onlar bitkinin kökünü ve yapraklarını her tür yaranın tedavisinde, enfeksiyon ve iltihaplanmalarda, zehirli böcek ve yılan sokmasına, boğaz ve diş ağrısına, kabakulak, çiçek hastalığı ve kızamığa karşı başarıyla kullanıyorlardı. Bitki Amerika ya yerleşen ilk göçmenler tarafından da enfeksiyonlara karşı sık olarak kullanılmıştır. Bu özel tedavi biçimleri bilimsel araştırmalara konu oldu ve 1950den beri yapılan araştırmalara göre, bitkide bakteri, mikrop ve virüslere karşı oldukça etkili olan maddeler bulundu. Bu maddelerin başlıcaları; echinacoside, poli-sakkaritler , poli-asetilenler, gliko-proteinler , kafeik asit türevleri , tri-glikosid (triglycoside), betain, seskiterenler (sesguiterpenes), karyofilen (caryophylene) dir. Bitki bu maddelere ek olarak bakır ve demir mineralleri ile tanenler, protein, yağ asitleri ve A, C, E vitaminleri de içermektedir. Ayrıca bitkinin, etken maddelerinin sinerjik etkisi (birlikte oluşturdukları etki) sayesinde bedenin savunma sistemini (Bağışıklık sistemi) güçlendirerek enfeksiyon tedavilerinde yardım sağladığı da bulundu. Bitkinin tedavi alanındaki değeri öncelikle bu iki özelliğinden kaynaklanmakta olup; bu yüzden araştırmaların çoğu bitkinin bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi üzerine yoğunlaşmıştır. Bağışıklık sistemini uyaran en önemli maddeler ise; T-hücrelerinin üretimini ve diğer doğal öldürücü hücrelerin etkinliğini arttıran poli-sakkaritler dir. Ayrıca, poli-sakkaritler in doku yenilenmesini hızlandırdığı ve iltihaplanmaları azalttığı da bilinmektedir. Yağda çözünebilen alkilamidler (alkylamides) ve bir kafeik asit glikosidi olan echinacoside maddesi de bağışıklık sisteminin güçlendirilmesine katkıda bulunmaktadır. İnsanlar ve hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalar; Koni Çiçeği nin akyuvarların (Beyaz kan hücreleri - Lökosit) sayısını yükselttiği, onların enfeksiyon bölgesine hareketlerini (göçünü) hızlandırdığı ve böylece bakteri, virüs ve diğer yabancı mikro-organizmaların yok edilmesine yardımcı olduğunu göstermiştir. Aslında bu bitkiye en duyarlı hücreler; akyuvarlar, T-Lenfositler (Hücresel Antikor), doğal öldürücü hücreler (Naturel killer cells) ve makrofajlar dır. Bilindiği gibi makrofajlar; vücudun atık toplayıcıları olup, vücuda giren mikro-organizmaların dokulara yayılmasını önler ve lenf sistemini korur. Doğal öldürücü hücreler ise bu adı kanserli veya virüs enfeksiyonlu hücreleri yok ettiği için almıştır. (Kronik yorgunluk sendromunda bu hücrelerin aktivitesi düşüktür.). Bu nedenle Koni Çiçeği, kronik yorgunluk sendromunda da fayda sağlamaktadır.Koni Çiçeği en yaygın iki viral hastalık olan soğuk algınlığı ve grip in önlenmesinde de büyük bir yardımcıdır. Soğuk algınlığının ilk belirtileri görüldüğünde veya öncesinde alınması etkisini daha da güçlendirir. Bitki, üst solunum yolları enfeksiyonları ve sinüzit için de tedavi edici bir ajan olarak dikkate alınabilir. Koni Çiçeği, hemen hemen tüm bulaşıcı hastalıklar için de fayda sağlayabilir. Çünkü araştırmalar Koni Çiçeği nin sağlıklı dokular ile zararlı mikro-organizmalar arasındaki doğal engeli (bariyer) yok eden bir enzimin oluşumunu önlediğini göstermiştir. T-hücre aktivitesini de hızlandırdığı için romatizmal artrit ve allerji gibi bağışıklık sistemi düzensizliklerinde de kullanılabilir. Koni Çiçeği, interferon üretimine de yardımcı olmaktadır. İnterferonlar günümüzde özellikle kanser tedavisinde dikkatleri yeniden üzerine çeken, glilko-protein yapısında bir madde olup; virüsle karşılaşan her türlü canlı tarafından hazırlanabilirler. İnterferonların en önemli etkileri, virüslerin çoğalmasını önleyebilmeleridir. Bu nedenle virüslerin yol açtığı grip, uçuk (herpes), deri ve ağızda kızarma, bademcik iltihabı ve genel olarak viral hastalıkların süresini kısaltma bakımından da interferonlar büyük bir öneme sahiptir. Bu nedenle Koni Çiçeği, burun akıntısı ve boğaz ağrısı gibi semptomların şiddetini ve bunlara neden olan rahatsızlığın süresini de kısaltabilir.Koni Çiçeği nin anti-bakteriyel özellikleri ise; yaraların iyileşme süresini hızlandırmakta ve yanık, böcek ısırıkları, irinli yara, sedef, akne (sivilce) ve egzema gibi cilt rahatsızlıklarında fayda sağlamaktadır. Bitkinin anti-inflamatuar etkisi ise; artrit (mafsal iltihabı) ve lenfatik şişkinlik (Lenfödem) durumlarında faydalıdır. (BGA), Koni Çiçeği preparatlarını yutak, gırtlak ve burunda görülen soğuk algınlığı belirtilerine karşı savunma sistemlerinin (Bağışıklık sistemi) desteklenmesi için önermektedir. Koni Çiçeği preparatları ve kimyasal ilaçların eş zamanlı kullanımı bedende hiçbir zararlı etkileşime yol açmamaktadır. Bu durumda, uygulanan kanser tedavilerinde yani kemoterapilerde (herhangi bir kimyasal ilaçla tedavisi) hastanın bağışıklık sistemlerinin güçlendirilmesi ve yaşam standardının yükseltilmesi için Koni Çiçeği preparatları kullanılabilir. Bu preparatları kemoterapi ile eşzamanlı kullanmış olan kanser hastalarının tedavi süreleri kısalabilmekte ve hasta tedavi süresince, Koni Çiçeği kullanmayan hastalara göre kendini daha güçlü hissedebilmektedir. Ama tüm hastalıkların tedavisinde olduğu gibi, kanser hastalıklarının tedavisinde de karar verecek olan kişi doktordur. Kemoterapi başlangıcından önce, hasta veya hasta yakını tarafından bu konuda bilgilendirilen uzman doktor gereken doğru kararı mutlaka verecektir.(şifalı bitkiler,bitkisel faydalar,bitkisel tedavi,şifa,şifa dağıtan bitkiler)Uyarılar: Hamilelik ve emzirme dönemi dahil önerilen dozajlara uyulduğunda, bilinen hiçbir yan etkisi yoktur

read more

GELİNCİK ANGÜLÜ 0 yorum

GELİNCİK ANGÜLÜ
Gelincikgiller familyasından bir bitki çeşiti. Ülkemizde kırlarda, ekin tarlalarında, yol ve bahçe kenarlarında oldukça yaygın olarak yetişir. 60 cm ye kadar boylanabilen, bir ya da kimi zaman iki yıllık otsu bitkidir. Tüylerle kaplı ince uzun tekli gövdesi, bazen dallara ayrılan yapıda olur. Yapraklan derin, girintili ve asimetrik biçimlidir, ilkbahardan başlayıp yaz boyunca açan ve parlak kırmızı renkli taçyaprakları olan çiçeklerinde, bu taçyapraklarının altında kara leke bulunur. Delikli tohum kapsülü fıçı biçiminde ve düz tepeli olup çok sayıdaki tohumunu taşır. Bitki, tohumunu dökerek çoğalır. Ancak, ekine zararlı bitki sayıldığından, aşırı çoğaldığında, tarlalarda yok edilmesi için uğraşılır.Gelincik bitki olarak tanen, yapışkan bitki sıvısı ve düşük oranda sakinleştirici alkaloit maddeleri içerir. Bazı yerlerde toplanan yapraklan pazarlarda satılır. Sebze gibi kavrulup üzerine yumurta kırılarak pişirilir ya da salatalara katılarak yenilir.
Etki ve Kullanım:
Aynı familyadaki yakın akrabası haşhaş kadar güçlü niteliklere sahip olmamakla birlikte, gelincik sağlığa yararlı etkileri nedeniyle de kullanılır.• Öksürük ve öksürükten doğan gıcıklara karşı etkilidir.• Nezle, bronşit ve soğuk algınlıklarında göğsü yumuşatıcı etki yapar.• Balgam söktürücüdür.Bütün bu etkileri sağlamak üzere, kuru bir günün serin sabahında toplanan gelincik yaprakları, kağıt üzerine serilerek gölgede kurutulur. Kurumuş taçyapraklarından da 1-2 tatlı kaşığı alınıp dört bardak kaynar su içinde 10-15 dakika demlendirilerek infüzyon hazırlanır. Bu infüzyondan günde üç kez birer bardak içilebilir.• Ayrıca gelincik, sakinleştirici etkiler taşır.• Uykusuzluğa karşı etkili olur.Bu etkilerinden yararlanmak için de çiçeğinin taçyaprakları balla karıştırılarak macun haline getirilir ve yenir.

read more

ANDIZOTU BİTKİSİ 0 yorum

ANDIZOTU BİTKİSİ
Bileşikgiller familyasındandır. Anayurdu bilinmemektedir. Ama, Anadoluda benzeri dört türle beraberce yetişen andızotu 1-2,5 m. kadar boylanabilen çokyıllık dayanıklı otsu bitkidir. Dışı koyu kahverengi kalın yumrulardan oluşan rizom kökünün içi, açık renkli, muz kokulu ve krem gibi yumuşaktır. Bitkinin yuvarlak kesitli, yeşil renkli ve tüylü kalın gövdesinin içi de beyaz renkli, süngersi yumuşak bir özle doludur. 40-45 cm. kadar uzunluktaki kenarları kaba dişli ve sivri uçlu yapraklarının üzeri yeşil, altı ince tüylü ve gri renklidir. Yaz mevsiminde açan sarı çiçekleri papatyaya benzer. Bu çiçeklerden oluşan tohumu silindir biçimindedir. Bir uçunda tüy öbeği bulunur.Güneşli yerleri, nemli ve bitek toprakları seven andızotu, döktüğü tohumlarıyla çoğalır.Andızotu % 40a varan oranda inulin ile ayrıca belenin adı verilen uçucu yağı, yapışkan bitki sıvısını, triterpen ve acı maddeleri içerir. Bazı yerlerde bitkinin hoş kokulu kurumuş rizom kökleri çiğ olarak ya da kök sebzesi gibi pişirilip yenilir. Ancak, acı tadına hazırlıklı olunmalıdır.
Etki ve Kullanım:
Sağlığa yararları Avrupada uzun yıllardan beri bilinen andızotunun tıbbi etkileri ve bunlardan yararlanma yöntemleri şöylece sıralanabilir:• Tadı acı olan bitki midevidir: İştahı açar, sindirimi kolaylaştırır. Safrayı söktürür. İdrarı artırıcı etkisi vardır. Terleticidir. Nezleyi keser, göğsü yumuşatır. Öksürüğü hafifletir. Özellikle çocuklarda rahatsız edici bronşit öksürüğüne çok iyi gelir. Bedeni güçlendirici toniktir. Geçmişte veremin tedavisinde de kullanılmıştır. Bronşite eşlik eden astım ve anfizem durumlarında rahatlatıcı etki yapar.Bütün bu sağlığa yararlı etkilerinden yararlanmak için, andızotunun rizomu, sonbaharın başı ile ortası arasında toprak kazılıp çıkarılır. İyice temizlenip parçalanır. Bu parçalar güneşte ya da 50-70 C derece yapay ısıtmayla kurutulur, 1 tatlı kaşığı kökparçası alınıp önce 8-10 saat süreyle 1 bardak soğuk suda bırakılır. Daha sonra ısıtılıp bir tür infüzyon elde edilir. Bu infüzyondan günde üç kez ve birer bardak sıcak olarak içilir. Ayrıca doku ve damar büzücü etkileri nedeniyle andızotu yara iyileştiricidir. Antiseptik (mikrop kırıcı) etkisi de vardır.Bu etkileri sağlamak için, yukarda tarifi verilen infüzyon, şikayetli yerlere dıştan uygulanır.
UYARI: Andızotu aşırı kullanılırsa mide bulantısına neden olabilir

read more

ÖKSE OTU BİTKİSİ 0 yorum

Ökseotu yöresel olarak, çekem, purç, gökçe, gevele, güvelek ve gövelek adlarıyla tanınır. Saçak köklerinin yardımıyla yapraklı ağaçlarda (elma, armut, söğüt, kavak), çam ve köknar gibi yumuşak odunlu ağaçlarda asalak (parazit) olarak yaşayan, hayatımızdan ayrı düşünemeyeceğimiz bu bitkiyi kim tanımaz ki! Kendisini barındıran ağacın yüksek dallarının üstünde yuvarlak bir top biçiminde yetişir. Her zaman yeşil olan yaprakları deriyi andırır ve sarımsı yeşildir. Kışın kelebek kanatlarını andıran yapraklarını dökmez. Meyveler bezelye veya nohut büyüklüğünde, parlak, beyaz renkli ve cama benzer, içi kaygan ve yapışkandır. Bu beyaz yapışkan madde insanlar için zehirlidir.Ama onları iştahla yiyen kuşlara hiçbir zararı dokunmaz. Kuşlar, bitkinin yapışkan tohumunu gagalarına alıp dallara sürterek veya kursaklarında yumuşattıkları meyve çekirdeklerini dalların üstüne dışkılayarak yeni bitkilerin kök salmasını sağlarlar. Bu tohum ne suyun içinde, ne toprakta ne de başka bir ortamda filizlenemediği (kök salamadığı) için, bitki ancak bu şekilde üreyebiliyor. Ökseotu bu şekilde çoğalmayı kuşlara borçlu olduğu halde, bazı yörelerde aynı yapışkan madde kuşlar için tuzak olmaktadır . Bu yapışkan madde çubuklar üzerine sürülmekte ve küçük kuşları yakalamak için "ökse" olarak kullanılmaktadır. Bitki rezin, saponinler, organik asitler, alkaloitler, lectine, inosit ve müsilaj taşımaktadır. Çok eski çağlardan beri şifalı özelliği bilinir. İnce kıyılarak gölgede kurutulan yapraklar ve küçük saplar, yalnızca ekim başından aralık ortasına kadar ve mart-nisan aylarında toplanır. Bu zamanın dışında şifalı güce sahip değildir.
Toplama konusunda bir uyarı daha: Mart ve nisan aylarında bitki daha meyve vermemiştir. Bu durumda, yapışkan meyvelerle uğraşmak gerekmeyeceği için, yaprak ve sapları mart- nisan aylarında toplamak daha kolay olur.Ökseotu, yani yapraklar ve saplar hiçbir biçimde zehirli değildir, ama meyveleri, ağız yoluyla kullanılırsa zehirlidir! İçyağı ile karıştırılarak merhem haline getirildiğinde, donuklarda, dıştan başarıyla kullanılır. Ökseotu, salgı sistemini en iyi biçimde etkileyebildiği için, yetkin bir metabolizma etkileyici bitki olma özelliğine de sahiptir. Hormon dengesinin bozuk olduğu hallerde bitki çok başarılı olur. Bu durumlarda, günde en azından 2 bardak çay, sabahları ve akşamları olmak üzere içilebilir. Atar damar sertliğinde ökseotu oldukça etkili olabilir . Kalp krizi riskine karşı da önerilecek bir şifalı bitkidir ve önceden, aksatmadan bitki çayı içildiğinde, bu tür bir problemle hiçbir zaman karşılaşılmayabilir. Eğer bir kalp krizi atlatılmışsa, 6 hafta boyunca günde 3 bardak, 3 hafta boyunca günde 2 bardak ve 2 hafta boyunca günde 1 bardak bitki çayı içilebilir. Ama bu kürün uygulanışı, ilk bardak kahvaltıdan önce ve sonra, ikinci bardak öğle yemeğinden önce ve sonra, olmak üzere, hep yarım bardak olarak içilmelidir. Bitki çayı, kan durdurucu olarak da kullanılır. Soğuk olarak buruna çekildiğinde, burun kanamasını durdurur. Bitkide, bünye düzenini normalleştiren maddeler bulunduğu için, yüksek tansiyon aşağı çekilirken, alçak tansiyon da yükseltiliyor. Böylece, rahatsız olan kalp rahatlar ve görevini rahatça yapabilecek bir ortam oluşur. Kanın kafaya basıncı, kulakların uğuldaması ve görme bozuklukları biçiminde kendini gösteren anormal kan basıncı (yüksek tansiyon) halleri de düzene girebilir. Kişinin pek çok görevi üstlenmek zorunda olduğu günümüzün hızlı yaşam biçiminde, insanlığın bu tür yardımcılara gerçekten ihtiyacı var.Günde 2-3 bardak bitki çayını yudumlayarak içtiğinizde, sizin kalbiniz ve kan dolaşımınız da normale dönecek ve çalışma gücünüzü tam anlamıyla kazanabileceksiniz. Ne olursa olsun, yılda bir kere 6 hafta süreli bir ökseotu çay kürü uygulanmalıdır. Kan dolaşımı ve tansiyon, bu 6 hafta içinde normale dönecektir. Bu durumun değişmemesini sağlamak için, yıl boyunca, bir bardak bitki çayı sabahları içilmelidir. Kadınlar da ökseotu çayı içmelidirler! Normale dönen tansiyon sayesinde, dölyatağı (rahim) ve adet görme düzensizlikleri önlenmiş olur. Özellikle aşırı olan adet kanamaları ve loğusalık kanamaları böylece kontrol altına alınmış olur. Menopoz döneminde, kalp çarpıntısı ve düzensizlikleri, duygu coşkunlukları, korku ve soluk alma zorluklarına karşı, birkaç ay boyunca bitki çayı içilmelidir. Böylece tüm bu rahatsızlıklar ve düzensizlikler sona erecek ve kişi, menopoz döneminde olduğunu duyumsamayacaktır bile. Taze bitki özsuyu, kadının kısırlığına da yardımcı olabilir. Taze Ökseotu sap ve yaprakları güzelce yıkanarak, ince kıyılır ve nemli durumdayken mikserde suyu sıkılır. Bu özsudan 25 damla, biraz suyun içinde, kahvaltıdan yarım saat önce ve yatmadan önce alınır. Son zamanlarda, ökseotu, kanserden koruyucu ve kansere karşı etkili ilaçlarda kullanılmaya başlandı. Deneyimler, şifalı bitkilerin her zaman nasıl temizleyici ve hastalıkları iyileştirici özelliklere sahip olduklarını kanıtlıyor.Ökseotu meyvalarının yakı sakızı ile ezilmesi sonucu elde edilen karışım,Gaziantep, Urfa ve Van yöresinde yakı halinde romatizma ağrılarının giderilmesinde kullanılmaktadır. Ayrıca ezilmiş meyvalar çıban üzerine konarak; çıbanın açılması ve cerahatın dışarı çıkması sağlanır.
UYARILAR: Ökseotunun meyveleri insanlar için zehirlidir ve kesinlikle içten (dahilen) kullanılmamalıdır.
Kullanım Biçimleri:
Çay hazırlamak: Ökseotu çayı yalnızca soğuk suda hazırlanır! İnce kıyılmış yarım tatlı kaşığı bitki (yaprak ve sap), orta boy bir su bardağı dolusu soğuk suda gece boyunca bekletilir, sabahleyin hafifçe ısıtılır ve süzülür. Çay gün boyuna yayılarak yemeklerden önce ve yemek aralarında yudumlanarak yavaş yavaş içilir. Eğer gün boyunca fazlaca içilmesi gerekiyorsa, hazırlanan çay bir termosta saklanabilir.
Taze Bitki Özsuyu: Taze yapraklar ve ilk saplar yıkanır ve nemliyken mikserde sıkılır.
Merhem Hazırlamak: Taze beyaz meyveler ezilerek, içyağı veya tereyağı ile iyice karıştırılır Sadece dıştan kullanılır.

read more

ÇUHA ÇİÇEĞİ BİTKİSİ 0 yorum

ÇUHA ÇİÇEĞİ BİTKİSİ
Çuha Çiçeği çeşitli alt türleri olan önemli bir bitkidir. Bitki ve kökü eskiden beri tedavi amaçlı kullanılmıştır. Bununla beraber tohumundan elde edilen ve Linolenik Asit (GLA) içeren yağının kullanımı yenidir. Çuha çiçeği yağı, tohumlarının preslenmesi sonucu elde edilmiş tamamen doğal bir üründür. % 9.5 oranında Gamma -Linolenik Asit % 72 oranında omega-6 (Linoleik Asit), % 8 oranında omega-9 potasyum ve magnezyum içerir. önemli yağ asitlerinden biridir. GLA sağlık için gereklidir çünkü vücuttaki bütün organları kontrol eden ve hormonlara benzer etki gösteren bileşiklerin üretiminde kullanılır. Bu bileşikler özellikle kalp, dolaşım, deri ve savunma sisteminde etkilidir. Ek olarak, hücre zarının önemli bir bileşenidir.Bazı yiyecekler, temel yağ asitleri metabolizmasıyla ilgili enzimleri engeller. Aşağıda belirtilen durumlarda veya hastalıklarda da delta-6-desaturaz denen enzimin etkisi azalmaktadır. Bu enzim (delta-6-desaturaz), beslenme yoluyla alınan linoleik asidin gamma-linolenik aside dönüşmesini sağlayan önemli bir enzimdir.Doymuş yağlardan zengin diyet (Aşırı hayvansal yağ kullanımı)Kolesterolden zengin diyet (Aşırı proteinli yiyecek tüketimi)Aşırı alkol alımıÇinko eksikliği Stres, umutsuzluk ve çaresizlik duyguları (Stres hormonu düzeyini artırır.)Viral enfeksiyonlar (Bulaşıcı hastalıklar)Radyasyon Kanser Yaşlılık Şeker hastalığı MS hastalığı GLA vücutta bir dizi reaksiyonla Prostaglandin 'e dönüştürülür. Prostaglandin' ler hücre fonksiyonlarının düzenlenmesinde hayati öneme haizdir. Hormonlara benzerler fakat etkileri daha bölgesel ve ömürleri daha kısadır. Yukarıdaki durumlarda dışardan (beslenme yoluyla) GLA alınması hem vücudun GLA gereksinimini karşılar hem de eğer varsa besin alerjisi belirtilerini de azaltabilir.Çuha Çiçeği Yağı 'nın Faydaları ve
Kullanım Alanları: Bağışıklık sistemini güçlendirir.Bayanların özel günlerindeki baş ve karın ağrılarının (PMS ağrıları ve mensturel kramplar) giderilmesine yardım eder.Hanımlardaki adet düzensizliklerinin giderilmesinde faydalı olabilir.Menopoz semptomlarını azaltıcı etkisi vardır.Egzema ve sedef hastalarının ciltlerini sağlıklı bir görünüme kavuşturmaya yardımcı olabilir.Çinko (mineral) ile birlikte alındığında ergenlik sivilcelerini (Akne) iyileştirebilir.Aşırı alkol ve sigara kullanımı sonucu oluşan toksik (zehirli) etkileri azaltır.Yaşlılık etkilerinin geciktirilmesine faydalıdır. Romatizma ve mafsal (eklem) iltihabı ağrılarının azaltılmasına yardımcı olabilir.Kireçlenme sonucu meydana gelen bel, sırt, diz, omuz ve boyun ağrılarına karşı faydalı olabilir.Yorgunluğu azaltmak ve çalışma isteğinizi artırmak için yararlıdır.Güçsüz ve kırılgan tırnakları güçlendirir.hastalığın ilerlemesini yavaşlatmaya faydalıdır.
Kullanım Önerisi: Çuha Çiçeği Yağı'dan, günde 3 kez yemeklerden sonra ek gıda olarak 1-2 softgel alınabilir. Bilinen herhangi bir yan etkisi yoktur.

read more

ÇOBANÇANTASI BİTKİSİ 0 yorum

ÇOBANÇANTASI BİTKİSİ
Çobançantası Yol kenarlarında, çayırlarda, tarlalarda, hendeklerde, bayırlarda ve sebze bahçelerinde yetişen bu çok değerli bitki, rahatsız edici yabani bir ot olarak bilinir. Medik, kuşkuşotu ve Çıngıldaklı Ot olarak da anılır.Bir yere biraz toprak yığılmaya görsün, hemen hemen o gece çobançantası orada boy gösteriverir. Düzensiz dişli yapraklar, Kara Hindiba da olduğu gibi, açılmış bir gülü andırırlar. Bitkinin boyu 40cm kadar uzayabilir. Çiçeklenme zamanı, Marttan Kasıma kadardır. Küçücük kirli beyaz çiçekleri önce bir üzüm salkımı biçimindeyken, daha sonra uzun bir meyve salkımına dönüşür. İncecik saplarının ucunda, dokunulduğunda deri hissini veren, küçük kalp biçiminde meyveler yetişir. Tavuklar, bu kalp biçimindeki çantacıklara karşı özel bir sevgi besler. Kar erimeye başlayıp, don olayı sona erdiğinde, çobançantası yine taze ve yemyeşil olarak ortaya çıkar. Flavonlar, potasyum, kanamayı durdurucu bir peptid ve saponinler içerir.Çobançantası çayı, şiddetli adet kanamalarında, alışılmış tarihten 8-10 gün önceden başlayarak, günde 2 bardak bitki çayı içilir. Bu çay, ergenlik çağındaki adet kanamalarını düzenlemek için de kullanılır. Menopoz dönemindeki her kadın, 4 hafta boyunca günde 2 bardak içmeli, 3 hafta ara verdikten sonra devre devre yinelemelidir. Bebek emziren genç anneler, memeleri şiştiğinde bir süzgecin içinde buğuda pişirdikleri bitkiyi iki bez arasına yerleştirerek, kompres biçiminde uygulayabilirler. Çobançantası ve atkuyruğu eşit karışımından hazırlanan ve günde 2 bardak içilen çay da, böbrek kanamalarında özellikle önerilir. Ama çobançantası (Ökseotu gibi), kan dolaşımını da düzenleyen bir bitkidir ve alçak tansiyonda olduğu kadar yüksek tansiyonda da önerilir. Ökseotu çayı gece boyunca soğuk suda bekletilerek demlendiği halde, çobançantası çayı haşlanarak demlenir. Tansiyon normale dönene kadar, günde 2 bardak çay içilebilir. Çobançantası yine öksürükotu gibi, Dölyatağı (Rahim) kanamalarında da etkili bir iyileştirme gücüne sahiptir. Bu tür hastalıklarda da çay, rahatsızlık sona erdiğinde bırakılmalıdır.Bu çok değerli bitki, yüzeysel kas yapısı hastalıklarının ve iç organ kasları gevşekliğinin tedavisinde çok önemli bir yardımcıdır. Eğer organ ve kas erimelerinde hiçbir çare bulunamıyorsa, bu bitki kullanılabilir. Aşağıda tarif edildiği şekilde hazırlanan çobançantası tentürü ile hasta organ günde birkaç kere ovulur ve içten de, günde 4 bardak çobançantası çayı içilir.
Kullanım Biçimleri :
Çay hazırlamak: Bir tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış bitki, orta boy bir su bardağı dolusu (200gr) kaynar suyla haşlanır (kaynatılmaz), 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Yukarıda özel olarak belirtilen dozlar dışında genel olarak günde 2-3 bardak yeni demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında soğutulmadan içilir.
Buğu (Buhar) Kompresi: İki avuç dolusu ince kıyılmış taze bitki, içine su kaynayan bir kabın üstündeki süzgece koyulur ve kapağı kapatılır. Buğuda yumuşayan bitkiler bir bezin arasına yerleştirilerek, hasta bölgeye uygulanır.
Çobançantası Tentürü: Bir cam şişeye veya kavanoza 50 gr ince kıyılmış kuru bitki koyulur, üstüne 1,2 litre (6 orta boy su bardağı) kanyak, votka, 35 derecelik etil alkol veya elma sirkesi (%4-6) ilave edilir (Hangisini tercih ediyorsanız). Kavanozda en az 3-4 parmaklık çalkalama alanı kalmalıdır. 14 gün boyunca hergün çalkalanarak güneşte veya sıcak bir ortamda bekletilir. Süre sonunda birkaç defa ince, temiz bir tülbent veya ince bir süzgeç yardımı ile süzülerek, koyu rekli şişelerde saklanır.
UYARILAR: Çobançantasının bilinen hiçbir yan etkisi yoktur. Gebelik sürecinde kullanılmaması tavsiye edilmektedir.

read more

ÇIBAN OTU BİTKİSİ 0 yorum

ÇIBAN OTU BİTKİSİ
Yavşanotu diye de anılan çıbanotu, kuru toprağı sever. Ormanlarda, ağaçların kesilmiş olduğu yerlerde, çitlerin diplerinde, hendeklerde, yol ve orman kıyılarında yetişir. Toprağın üstünde yatan tüylü ve sürüngen sapındaki, kenarları dişli yaprakları gümüş gibi parlar. Başını yukarı doğru kaldırmış olan çiçek başağındaki çiçekler, açık mavi-menekşe rengidir. Yapraklar, dokunulduğunda, saptan kolayca ayrılırlar. Çiçeklenme zamanı Mayıstan Ağustos’ a kadardır. Üstünde çiçeklerin açmış olduğu, sap bölümü toplanır. En etkili olan bitkiler, orman kıyılarında ve meşe ağaçlarının altında yetişenleridir.Bu geleneksel bitki, kan temizleyici olarak çok aranır ve taze ısırgan otu yaprakları ile birlikte kullanıldığında, kronik egzamaları iyileştirebilir. Şu konuyu önemle belirtmek isteriz ki, ruhsal sürmenajlardan kaynaklanan sinirlilik hallerinde bitki iyileştirici güçlere sahiptir. Geceleri yatmadan önce içilen bir bardak çay gerçekten rahatlatır. Ünlü şifalı bitki uzmanı Künzle, özellikle, yoğun beyinsel çalışma yapmak zorunda olanlara, uykudan önce bu yatıştırıcı çaydan bir bardak çay içmelerini öneriyor. O, belleğimizi güçlendirecek ve baş dönmelerini yok edecektir. Kereviz kökü ile karıştırılarak alındığında, sinir yorgunluklarını ve melankoliyi ortadan kaldırabilir. Mesane kumu, romatizma ve gut ile ilgili organ ağrılarını da, çıbanotu yardımcı olabilir.Kuru bronşiyal nezlelerde de aynı biçimde yardımcı olabilir. Göğüs hastalıklarına karşı kullanılan çay için yapılan bitki harmanı ise, ciğerotu, öksürükotu yaprakları, dar yapraklı sinirli ot ve çıbanotundan eşit oranda harmanlanarak hazırlanır. Bu çay, bal ile veya haşlama suyunda eritilmiş nöbet şekeri ile tatlandırılabilir. Sarılık, karaciğer ve dalak hastalıkları için de şu çay harmanı önerilebilir. 50g hindiba kökü, 25g hindiba yaprağı, 25g asperül (inci çiçeği), ve 50g çıbanotu. Bu bitkiler ince kıyılarak iyice harman edilir. Gün boyunca 2 bardak, tatlandırılmadan içilir. (Bir bardak suya yarım tatlı kaşığı bitki ). Çiçeklenme zamanında da, kronik deri hastalıklarında ve her şeyden önce egzamada önerilen, taze bitki özsuyu hazırlanabilir. Bu sudan günde yarım tatlı kaşığı alınır. Çıbanotunun, iltihaplı ve zor iyileşen yaraları iyileştirmedeki başarısı, eski bitki kitaplarında da önemle öne çıkarılır. Özellikle baldır kemiği üstündeki inatçı yaralar için de önerilir. Yaralar, önce, bitkinin kaynama suyuyla iyice yıkanıp temizlenir. Daha sonra, gece için, taze demlenmiş çaya batırılmış bir kompres yaranın üstüne uygulanır ve yara sıcak kalacak biçimde örtülüdür. Romatizma ve gut hastası olanlar da, kendileri kolayca hazırlayabilecekleri, etkili çıbanotu tentürünü deneyebilirler. Bu tentür dıştan friksiyonlarla (Ovarak sürme), içten ise günde 15 damla, biraz suyla inceltilerek kullanılır. Her yıl, taze toplanmış çıbanotu çayını içmeniz önemlidir. Yalnızca atardamar sertliklerini azaltmakla kalmayıp, sizi daha başka rahatsızlıklardan korur ve kan temizleyici etkisi sayesinde, bedeninize yepyeni bir esneklik kazandırır.
Kullanım Biçimleri :
Çay hazırlamak : Yarım veya bir tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür ve günde 2 bardak içilir.
Bitki özsuyu : Çiçek salkımlarının sapları yıkanıp, kurumadan mutfak robotu ile sıkılır. Elde edilen özsu küçük şişelere koyularak buzdolabında saklanır.
Bitki tentürü : İki avuç dolusu, ince kıyılmış çiçekli bitkinin üstüne 1 litre konyak eklenir. Konyak bitkilerin üstüne çıkmalıdır. Tentür şişesi, arada bir çalkalanarak, 14 gün boyunca güneşte veya sıcak bir ortamda bekletilir ve süre sonunda süzülerek, koyu renkli şişelere aktarılır. Serin bir ortamda saklanmalıdır.

read more

YOĞURT OTU BİTKİSİ VE FAYDALARI 0 yorum

YOĞURT OTU BİTKİSİ VE FAYDALARI
Bitkinin değişik türleri vardır. Tırmanıcı yoğurtotu tarlalarda, çayırlarda, çit kıyılarında çalılıkların arasında bolca yetişir ve çiftçiler onu zararlı ot olarak bilirler. 60-160cm boyundaki bitkinin yaprakları halka dizilişlidir ve uzunca saplı, yeşil –beyaz renkli çiçek şemsiyeleri vardır. Sapındaki tüylerin yardımıyla rahatça tırmanabilir. Yöresel olarak, yapışkan otu, çobansüzeği, sünnetlik otu, sünnetlice otu ve kazotu olarak da tanınır. Bitkinin türlerinin hepsi şifalıdır, ama sarı çiçekli yoğurtotu ender bulunan bir bitkidir ve kurutulduktan birkaç ay sonra kararmaya başlar. Tırmanıcı yoğurtotu ise pratik olarak her yerde karşımıza çıkar ve kurutulduktan sonra iki yıl kadar kullanılabilir.
Toplama ve Kurutma: Nisan-Mayıs döneminde, yoğurtotu henüz körpe ve tam yeşilken, toprak üstündeki bitkinin tümü, sararmış yapraklar hariç toplanır ve hemen demetler halinde gölge ve havadar bir yere asılarak kurumaya bırakılır. Kuruduktan sonra ince kıyılarak bir örtünün üstüne serilir ve 2-3 gün tam anlamıyla kuruması beklenir. Daha sonra hava almayan kaplarda saklanır.
Bileşim: İridoitler polyphenol asitleri, flavonlar ve tanen içerir.
Etkileri: Lenf sistemini temizleyici, kan temizleyici, deri hastalıkları, kanser tedavileriöbek halinde yetişen bu bitki, ne yazık ki zamanla unutulmaya mahkum olmuş. Fakat, kanser hastalıklarının arttığı şu sıralarda, bu bitki büyük bir önem kazanmıştır. Özellikle belirtilmelidir ki, bu tür ağır hastalıklarda kullanılacak olan bitkinin mutlaka taze olması gerekir. Yoğurtotunun / yapışkanotunun genç filizlerini, kış mevsiminde, kar altında bile bulabilirsiniz. Yoğurtotu çayı, böbrekleri, karaciğeri ve dalağı hastalık yapıcı maddelerden arındırır. Lenf kanseri dahil, lenf sistemi hastalıklarında, hastalık ne kadar ağır olursa olsun, bu çay her gün (3-5 bardak) içilebilir. Bitki çayı, içten çay ve dıştan (haricen) kompres-yıkama biçiminde kullanıldığında, çok büyük bir hızla, deri hastalıklarını, yaraları ve kan çıbanlarını iyileştirebilir. Ayrıca bu ılık çayla yüz yıkandığında, pörsük, sarkık ve kırışık deri gerginleşir. Bitkinin sıkılarak elde edilen özsuyu da, her gün hasta deriye sürülüp, kuruması beklenerek kullanılabilir. Bitki, epilepsi (sara), histeri, parkinson hastalığı (kasların istem dışı hareketliliği ), sinirsel rahatsızlıklar, idrar tutukluluğu, kum ve taş rahatsızlıklarında da önerilir. Çok irileşmiş olsa da guatr hastalığı, yoğurtotu çayı ile gün boyunca ısrarla sürekli derin gargaralar yapıldığında ve arada bir yutulan yudumlar yoluyla uygulanan 4-6 haftalık bir kür sonucunda önemli ölçüde küçülebilir. Son zamanlarda, ses telleri aksaklığı veya ses kısıklığı (disfoni) sıkça rastlanan bir durum olup, bitki çayı ile yapılan gargaralar, bu aksaklığı kısa sürede düzeltebilir. Bu durumda bitki kaynatılır ve gün boyunca, elden geldiğince sık ve derin gargaralar yapılır. İsviçreli herbalist Künzle’ye göre, ağır böbrek hastalıkları ve böbrek iltihaplanmalarında da, tüm tedaviler başarılı olamamışsa bile, yoğurtotu güvenilir bir bitkidir. Böbrek hastalıkları için, yoğurtotu, altınbaşak ve sarı ballıbaba ile eşit oranda karıştırıldığında, çok daha etkili bir çay elde edilmiş olacaktır. Bu durumda, en kısa sürede başarıya ulaşılacaktır. Künzle, bu zamanın 14 gün olduğunu söylüyor. Bu üçlü çay harmanı haşlanıp demlenerek hazırlanır ve ilk olarak, kahvaltıdan yarım saat önce yarım bardak içilir ve geri kalanı da gün boyunca yudumlanır. Ağır hastalıklarda, günde 4 bardak içmek gerekebilir. Bu üçlü karışım, böbrek büzülmesinde ve daha başka böbrek hastalıklarında da kullanılabilir
Kullanım Biçimleri:
Çay hazırlamak: Bir tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak su ile haşlanır (kaynatılmaz) ve 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Çeşitli hastalıklar için yukarıda belirtilen miktar ve şekillerde içilir veya kompres ve gargara yapılır. Genel olarak günde 2-5 bardak yeni demlenmiş çay soğutulmadan içilir.
Merhem yapımı : Bitkinin özsuyu oda sıcaklığındaki tereyağı ile iyice karıştırılır ve elde edilen merhem buzdolabında saklanır. Merhem uzun süre dayanmaz.
Taze Bitki Özsuyu : İyice yıkanarak ince kıyılan nemli bitkinin özsuyu mutfak robotu kullanılarak elde edilir.
Üçlü Çay Harmanı: Yoğurtotu/yapışkanotu, sarı ballıbaba ve altınbaşak eşit oranda karıştırılır. Bu karışımdan yarım tatlı kaşığı dolusu, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır (kaynatılmaz), 5-6 dakika demlendikten sonra süzülür. Gün boyunca 2-4 bardak içilir.
Karışımlar : Tüm kanser hastalıklarına karşı, beden temizleyici ve güçlendirici olarak, yoğurtotu, aynısafa, ısırganotu, civanperçemi, ıhlamur ve mayıs papatyası çok ince kıyılarak eşit oranda karıştırılır. 1 talı kaşığı karışım orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır (kaynatılmaz) ve 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-3 bardak çayla başlatılan temizlik ve güçlendirme kürü, 1 hafta içinde 4-6 bardağa kadar çıkarılmalı ve bu miktar çay gün boyuna yayılarak, örneğin, 15-20 dakikada 2-3 yudum alınarak uygulanmalıdır. Böylece mide rahatsız olmayacak ve beden bitki çayının her damlasını emerek yararlanacaktır.

read more

YAKIOTU BİTKİSİ VE FAYDALARI 0 yorum

YAKIOTU BİTKİSİ VE FAYDALARI
Bitkinin değişik türleri vardır. Tırmanıcı yoğurtotu tarlalarda, çayırlarda, çit kıyılarında çalılıkların arasında bolca yetişir ve çiftçiler onu zararlı ot olarak bilirler. 60-160cm boyundaki bitkinin yaprakları halka dizilişlidir ve uzunca saplı, yeşil –beyaz renkli çiçek şemsiyeleri vardır. Sapındaki tüylerin yardımıyla rahatça tırmanabilir. Yöresel olarak, yapışkan otu, çobansüzeği, sünnetlik otu, sünnetlice otu ve kazotu olarak da tanınır. Bitkinin türlerinin hepsi şifalıdır, ama sarı çiçekli yoğurtotu ender bulunan bir bitkidir ve kurutulduktan birkaç ay sonra kararmaya başlar. Tırmanıcı yoğurtotu ise pratik olarak her yerde karşımıza çıkar ve kurutulduktan sonra iki yıl kadar kullanılabilir.
Toplama ve Kurutma: Nisan-Mayıs döneminde, yoğurtotu henüz körpe ve tam yeşilken, toprak üstündeki bitkinin tümü, sararmış yapraklar hariç toplanır ve hemen demetler halinde gölge ve havadar bir yere asılarak kurumaya bırakılır. Kuruduktan sonra ince kıyılarak bir örtünün üstüne serilir ve 2-3 gün tam anlamıyla kuruması beklenir. Daha sonra hava almayan kaplarda saklanır.
Bileşim: İridoitler, polyphenol asitleri, flavonlar ve tanen içerir.
Etkileri: Lenf sistemini temizleyici, kan temizleyici, deri hastalıkları, kanser tedavileriöbek halinde yetişen bu bitki, ne yazık ki zamanla unutulmaya mahkum olmuş. Fakat, kanser hastalıklarının arttığı şu sıralarda, bu bitki büyük bir önem kazanmıştır. Özellikle belirtilmelidir ki, bu tür ağır hastalıklarda kullanılacak olan bitkinin mutlaka taze olması gerekir. Yoğurtotunun / yapışkanotunun genç filizlerini, kış mevsiminde, kar altında bile bulabilirsiniz. Yoğurtotu çayı, böbrekleri, karaciğeri ve dalağı hastalık yapıcı maddelerden arındırır. Lenf kanseri dahil, lenf sistemi hastalıklarında, hastalık ne kadar ağır olursa olsun, bu çay her gün (3-5 bardak) içilebilir. Bitki çayı, içten çay ve dıştan (haricen) kompres-yıkama biçiminde kullanıldığında, çok büyük bir hızla, deri hastalıklarını, yaraları ve kan çıbanlarını iyileştirebilir. Ayrıca bu ılık çayla yüz yıkandığında, pörsük, sarkık ve kırışık deri gerginleşir. Bitkinin sıkılarak elde edilen özsuyu da, her gün hasta deriye sürülüp, kuruması beklenerek kullanılabilir. Bitki, epilepsi (sara), histeri, parkinson hastalığı (kasların istem dışı hareketliliği ), sinirsel rahatsızlıklar, idrar tutukluluğu, kum ve taş rahatsızlıklarında da önerilir. Çok irileşmiş olsa da guatr hastalığı, yoğurtotu çayı ile gün boyunca ısrarla sürekli derin gargaralar yapıldığında ve arada bir yutulan yudumlar yoluyla uygulanan 4-6 haftalık bir kür sonucunda önemli ölçüde küçülebilir. Son zamanlarda, ses telleri aksaklığı veya ses kısıklığı (disfoni) sıkça rastlanan bir durum olup, bitki çayı ile yapılan gargaralar, bu aksaklığı kısa sürede düzeltebilir. Bu durumda bitki kaynatılır ve gün boyunca, elden geldiğince sık ve derin gargaralar yapılır. İsviçreli herbalist Künzle’ye göre, ağır böbrek hastalıkları ve böbrek iltihaplanmalarında da, tüm tedaviler başarılı olamamışsa bile, yoğurtotu güvenilir bir bitkidir. Böbrek hastalıkları için, yoğurtotu, altınbaşak ve sarı ballıbaba ile eşit oranda karıştırıldığında, çok daha etkili bir çay elde edilmiş olacaktır. Bu durumda, en kısa sürede başarıya ulaşılacaktır. Künzle, bu zamanın 14 gün olduğunu söylüyor. Bu üçlü çay harmanı haşlanıp demlenerek hazırlanır ve ilk olarak, kahvaltıdan yarım saat önce yarım bardak içilir ve geri kalanı da gün boyunca yudumlanır. Ağır hastalıklarda, günde 4 bardak içmek gerekebilir. Bu üçlü karışım, böbrek büzülmesinde ve daha başka böbrek hastalıklarında da kullanılabilir.
Kullanım Biçimleri:
Çay hazırlamak: Bir tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak su ile haşlanır (kaynatılmaz) ve 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Çeşitli hastalıklar için yukarıda belirtilen miktar ve şekillerde içilir veya kompres ve gargara yapılır. Genel olarak günde 2-5 bardak yeni demlenmiş çay soğutulmadan içilir.
Merhem yapımı : Bitkinin özsuyu oda sıcaklığındaki tereyağı ile iyice karıştırılır ve elde edilen merhem buzdolabında saklanır. Merhem uzun süre dayanmaz.
Taze Bitki Özsuyu : İyice yıkanarak ince kıyılan nemli bitkinin özsuyu mutfak robotu kullanılarak elde edilir.
Üçlü Çay Harmanı: Yoğurtotu/yapışkanotu, sarı ballıbaba ve altınbaşak eşit oranda karıştırılır. Bu karışımdan yarım tatlı kaşığı dolusu, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır (kaynatılmaz), 5-6 dakika demlendikten sonra süzülür. Gün boyunca 2-4 bardak içilir.
Karışımlar : Tüm kanser hastalıklarına karşı, beden temizleyici ve güçlendirici olarak, yoğurtotu, aynısafa, ısırganotu, civanperçemi, ıhlamur ve mayıs papatyası çok ince kıyılarak eşit oranda karıştırılır. 1 talı kaşığı karışım orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır (kaynatılmaz) ve 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-3 bardak çayla başlatılan temizlik ve güçlendirme kürü, 1 hafta içinde 4-6 bardağa kadar çıkarılmalı ve bu miktar çay gün boyuna yayılarak, örneğin, 15-20 dakikada 2-3 yudum alınarak uygulanmalıdır. Böylece mide rahatsız olmayacak ve beden bitki çayının her damlasını emerek yararlanacaktır.

read more

YABANMERSİNİ BİTKİSİ VE FAYDALARI 0 yorum

YABANMERSİNİ BİTKİSİ
Yabanmersini , 30-35 cm yükseklikte, kışın yapraklarını döken küçük bir bitkidir. Yabanmersini, yüzyıllardır yenilebilir, lezzetli bir yabani meyve olarak kullanılmaktadır. Meyvelerinin, 1862 yılında Kuzey Avrupa’da basılan bir kitaba göre Britain, yabani, lezzetli bir yiyecek olarak kullanıldığını, reçel, şurup, tart ve pastasının yapıldığını biliyoruz. Yabanmersini meyvelerine karşı modern ilgi ise 2. Dünya Savaşından sonra meydana geldi. Çünkü yabanmersini’ nin gözlere iyi geldiği artık bir sır değildi. 2. Dünya savaşı sırasında İngiliz Hava Kuvvetleri pilotlarının doktorların önerisiyle bol miktarda yaban mersini reçeli yiyerek gece uçuşlarına çıktıklarını ve yorgun gözlerini dinlendirdiklerini kayıtlardan biliyoruz. Pilotlar, yabanmersini reçeli yedikten sonra gece uçuşlarına çıktıklarında gece görüşlerinde bir düzelme ve iyileşme hissettiklerini sık sık rapor ediyorlardı. 1960’ ların ortalarında yukarıdaki gözlem ve duyumlar, önce bir laboratuvarda daha sonraları da klinik çalışmalarda yabanmersini meyve ekstrelerinin gözler ve damar sistemi üzerine etkileri üzerine yapılan çalışmalara yol gösterdi. Yabanmersini meyve ekstreleri (özü) üzerine yapılan çalışmalarda bu meyvenin göz ve damar sistemi üzerine olan etkisinin bir bioflavonoid olan antosiyanidinler denilen, toksik (zehirli) olmayan, suda çözülebilir, biyolojik aktif ve antioksidan olan bir grup bileşikle ilişkili olduğunu gösteriyordu. Bu bileşikler antosiyan (anthocyans) türevleri olup, meyve ve çiçeklerdeki kırmızı, mavi ve mor renklerinden sorumlu pigmentlerdir (Renk maddeleridir). Yabanmersini meyveleri üzerinde yapılan çalışmaların çoğunda purifiye edilmiş (arındırılmış ve temizlenmiş) ve %25-36 arasında antosiyanidin içeren ekstreler kullanıldı. Yabanmersini ekstrelerinde en azından 15 farklı antosiyanidin bileşiği tespit edildi. Şu anda Amerika’da üretilen pek çok standardize edilmiş yabanmersini ekstresi %25 antosiyanidin içermektedir. Elbette bitkisel kökenli doğal ürünlerin etkisini tek bir etken maddeye bağlamak doğru değildir. Yabanmersini meyve ekstreleri, antosiyanidin’lere ilave olarak %7’ ye kadar tanen, çeşitli alkaloidler en azından 12 farklı fenolik asit ve 3 glikozid içermektedir. Tüm bu bileşikler şu veya bu şekilde yabanmersini’nin faydalı etkilerine katkıda bulunmaktadırlar. Şu anda Avrupa ve Amerika’da yabanmersini preparatları gece körlüğü ve diyabetik retinopati (diabetic retinopathy- şeker hastalığından kaynaklanan görme ve retina bozukluğu) ve zayıf kan dolaşımını artırmak için kullanılmaktadır. Almanya’da ise ayrıca, ishal durdurucu olarak da kullanılmaktadır. Faydaları ve Kullanım Alanları:Göz yorgunluğu, miyopluk, katarakt, karasu (Glokom: Göz tansiyonu), şeker hastalığından kaynaklanan görme bozuklukları (Diyabetik retinopati), gece körlüğü, gece görüşünü artırıcı, kamaşma, retinayı güçlendirici, kılcal damar çatlamalarını önleyici ve tavuk karası (retinitis pigmentosa) hastalığının ilerlemesini yavaşlatıcıKabızlık, bulantı, mide krampları, ülser önleyiciKan şekerini düşürücü, iltihaplanma, kolajenin (collagen) stabilize edilmesiPıhtılaşmanın azaltılması, damar sertliği oluşumunun engellenmesi ve antioksidan etki Varis, basur (hemoroid) 'e karşı iyileştiriciYabanmersini meyveleri üzerine yapılan modern laboratuvar çalışmaları ise bu meyvelerin daha birçok faydasını ortaya çıkarmıştır: Bunlar arasında antioksidan etki, platelet (Damar sertliğine neden olan ve oksidatif zararla parçalanmış olan kan hücrelerinin atardamar duvarlarına yapışmasının engellenmesi), düz damar kasları üzerine hafif gevşetici-rahatlatıcı etki, romatizmal rahatsızlıkları azaltıcı etkileri sayabiliriz. Ayrıca laboratuvar deneyleri göstermiştir ki; yabanmersini ekstresi konajen’in indirgenmesine neden olabilen elastaz (elastase) gibi enzimlerin etkisini yavaşlatmaktadır. Bu etki; damarsertliği, akciğer anfizemi (amfizem) ve romatizmaya neden olan etkilerin azaltılması şeklinde yorumlanabilir. Yabanmersini meyve ekstrelerinin en güvenilir kullanım alanlarından birisi de damar hastalıklarıdır. Bu hastalıklara kılcal damar çatlaması da dahildir. Zayıf kılcal damarlar çatlayabilir. Bu durum ise sık sık tekrarlanan bere, morluk, çürük ve eziklere neden olur. Zayıf kılcal damarlar ise zayıf kan dolaşımını ve bağ dokusunu akla getirir ki bu durum artrit yada mafsal iltihabı gibi rahatsızlıklarla yakından ilgilidir. Yabanmersini meyvelerinde bulunan antosiyanidin kılcal damarları, serbest radikal saldırısından koruyarak onların kuvvetlenmesine hizmet ederken aynı zamanda sağlıklı bağ dokusu ve yeni kılcal damar oluşumuna da katkıda bulunur. Yabanmersini meyve ekstresi, damar sertliği için bir risk faktörü olan oksidatif zarar sonucu parçalanmış kan hücrelerinin (Platelet olarak) atardamar çeperlerine yapışmasını da azaltmaktadır. Antosiyanidinler, platelet agregasyonu olarak da bilinen plateletlerin(parçalanmış kan hücrelrinin) damar çeperlerine yapışmasını azaltmanın yanında, arteroskloroz (Damar sertliği) riskini de azaltır. Bu kombine etkiler antosiyanidinleri varis gibi sirkülasyon bozuklukları, kılcal damarların beslenmesi ve hemoroid (basur) gibi durumlarda popüler hale getirmiştir. Ayrıca diğer bioflavonoidler gibi antosiyanidinler de tüm vücutta normal bağ dokusu oluşumunu artırır.Yaban Mersini’ nin göz üzerinde, ışığa duyarlılığı artırmak, gözün değişen ışık kaynaklarına adaptasyonunu sağlamak ve özellikle gece şartlarında görüşü kuvvetlendirmek, göz kapilerlerini (kılcal damarlarını) beslemek gibi yararlı etkileri ortaya çıkarılmıştır. Antosiyanidinlerin, yapılan klinik çalışmalarda retinadaki rodopsin üretimini hızlandırdığı tespit edilmiştir. Görsel fonksiyonların düzelmesi veya gelişmesi Rodopsin oranıyla yakından ilgilidir. Rodopsin (Rhodopsin); gözde bulunan reseptörlerdeki bir mor pigment (Renk maddesi) olup, beyne ışık sinyallerinin iletilmesi ve retinanın aydınlık ve karanlığa adapte olması için gereklidir. Bilgisayar ekranında olduğu gibi parlak ışıklar gözdeki rodopsin’i yok ederler ve ışığa karşı hassasiyeti azaltarak gözün daha çabuk yorulmasına yol açarlar. Antosiyanidinlerin gözdeki damar ve kapilerler üzerinde güçlendirici etkisi vardır. Kılcal damarlarda meydana gelen çeşitli rahatsızlıklar nedeniyle gözün yeterince beslenememesi sonucu görme bozuklukları oluşur. Antosiyanidinler ise bu durumu önler. Antosiyanidinler genel olarak tüm vücuttaki kapiler olarak da bilinen kılcal kan damarlarını güçlendirir. Zayıf kılcal damarlar vücut dokularına daha az kan taşırlar. Bunun neticesinde de bu dokuların bir travma sonucunda yaralanması ve artrit (mafsal iltihabı) gibi enflamatuvar rahatsızlıkların iyileşmesi gecikir. Kapilerler zayıfladığı zaman çatlarlar ve sık sık morarma, çürük ve berelere yol açarlar. Bu vücudun diğer bölgeleri için de zararlıdır. Bu durum gözlerde retinopati olarak da bilinen mikrohemoriaja yol açar. Diyabetik retinopati, şeker hastalığının iltihabik olmayan ve retinadaki kılcal damarlar üzerindeki olumsuz etkisi sonucu oluşan bir görme bozukluğu olup; günde 320-480 mg. Yabanmersini ekstresi verilerek bu tür hastalar üzerinde yapılan çalışmalarda olumlu gelişmeler kaydedilmiştir. Özellikle retinadaki kanamalarda çok belirgin azalmalar gözlenmiştir.Yabanmersini üzerine yapılan bir kısım çalışmalarda yabanmersini ekstresi ile beraber beta-karoten (puro-vitamin A) ve E vitamini birlikte denenmiştir. Beta-karoten ve E vitamini katkılı bu preparatlar retinadaki zayıf kan dolaşımını ve ışığa karşı duyarlılığı daha da artırarak yabanmersininin olumlu etkilerine katkıda bulunmuştur. 1960’ ların sonunda İtalyan araştırmacılar tarafından sağlıklı bireyler ve görme bozukluğu olan hastalar üzerinde yapılan 4 ayrı çalışma da yabanmersini ekstresi kullanımından sonra kayda değer bir şekilde gece görüşünün arttığı, karanlığa ve flaş gibi parlayan ışık veya farlara çok daha hızlı uyum sağlandığı gözlenmiştir. Gece çalışan trafik kontrol memurları, uçak pilotları ve sürücüler üzerinde yapılan ilave çalışmalarda ise standardize edilmiş yabanmersini meyve ekstrelerinin yine gece görüşünü arttırdığı, aydınlık ve karanlık arasındaki adaptasyon süresini kısalttığı bulunmuştur. Yine İtalyan araştırmacılar tarafından çeşitli derecelerde miyop olan hastalar üzerinde yapılan 2 klinik çalışmada hastaların %76’sında retinal hassasiyetin arttığı gözlenmiştir. Bu hastalara 15 gün süresince vitamin A (beta-karoten) katkılı, günde 150 mg Yabanmersini ekstresi verilmiştir. Amerika’da yabanmersini meyve özlerinin kurutularak preslenmesi sonucu elde edilen kapsül ve tabletleri ek gıda olarak üretilmektedir. Aynı zamanda bu ürünler %25 antosiyanidin içerecek şekilde standardize edilmiştir. Standardize edilmiş bu ürünler yukarıda belirtilen ve önceden tahmin edilebilen etki ve sonuçları daha iyi verebilmektedir.
Kullanım Önerisi: Gıda takviyesi olarak yemeklerle beraber günde 2-3 kez 1 kapsül alınabilir. Bilinen herhangi bir yan etkisi yoktur.

read more

VEBA OTU BİTKİSİ 0 yorum

VEBA OTU BİTKİSİ
Vebaotu ırmak, dere ve orman kıyılarında yetişir. Kelotu olarak da bilinir. Şapka büyüklügündeki yaprakları hafif dişlidir ve alt tarafları gri tüylerle kaplıdır. Kirli beyazdan açık pembeye kadar degisebilen çiçekleri, sapın en ucunda, bir salkım biçiminde açarlar.Salgın zamanlarında büyük önem kazanmış ve ateş düşürücü nitelige sahip olan kökü, çiçeklenme zamanından önce sökülür. Terletmeye yardımcı olan çayı, ateşlenme, soluk alma zorluğu, gut ve epilepsi (sara) hastalıklarında kullanılır. Gün boyunca , 1 veya 2 bardak yudumlanarak içilir.
Çay Hazırlamak: Büyük taze yaprakları , yalnızca burkulmaların ve yürüme sonucu ayakta olusan yaraların üstüne uygulanmakla kalmayıp , her tür kangren , habis çıban ve şiddetli yaralarda kullanılır.
Yaprak Kompresi: Modern şifalı bitki uzmanları tarafından ise özellikle kemoterapiden sonra kanser tümörlerinin azaltılması için önerilmektedir. Almanya 'da Petadolor markasıyla tablet halinde satılmaktadır . Aynı zamanda adet krampları, astım ve baş ağrısı için de kullanılmaktadır. Kanser tedavisinde kullanıldıgında, özellikle cerrahi operasyondan sonra etkili bir sekilde metastaz'ı (yayılma) önlemektedir.
Kullanım Biçimleri :
Çay hazırlamak: Yarım veya bir tatlı kasıgı ince kıyılmıs bitki kökü, aksamdan orta boy 1 su bardagı dolusu soguk suya koyulur, sabahleyin ılıklastırılır ve süzülür. Gün boyunca 1 veya 2 bardak yudumlanarak içilir .
Yaprak Kompresi: Yıkanan taze yapraklar, tahta bir tablanın üstünde merdane ile ezilerek lapa haline getirilir, hasta bölgenin üstüne yatırılır ve 1-2 saatte bir yenilenir.

read more

SITMA AĞACI(OKALİPTUS) 0 yorum

SITMA AĞACI(OKALİPTUS)
Okaliptus (sıtma ağacı)Mersingiller familyasından;Anavatanı Avusturalya olan, her zaman yeşil bir ağaç cinsidir. Bazılarının boyu 150 m'ye ulaşır. Ender olarak ağaçcık şeklinde bulunur. Çiçekleri beyaz-sarı veya kırmızı renktedir. Meyvesi tepeden 4-5 yarıkla açılan kapsüldür. Odunu sert ve reçinelidir. Yapraklarında uçucu yağ, reçineler, acı madde ve tanen vardır. Uçucu yağı çok miktarda sineol taşır. Yurdumuzda Güneydoğu Anadolu'da yetiştirilir. 160'dan fazla türü vardır.
Faydaları Nelerdir: Öksürüğü keser. Solunum yolları hastalıklarında faydalıdır. Boğaz ve burun iltihaplarını giderir. Göğsü yumuşatır. Nezlede faydalıdır. Ateşi düşürür. Vücudu kuvvetlendirir. Bronşite ve diğer solunum yolları hastalıklarında faydalıdır. İdrar yollarını temizler. Astım ve Veremde faydalıdır. Sıtmanın önünü alır. Basur memelerinden kaynaklanan şikayetleri giderir.

read more

SİNİRLİ OT BİTKİSİ FAYDALARI 0 yorum

SİNİRLİ OT BİTKİSİ
Sinirliot çeşitlerinden , dar yapraklı sinirliot ve geniş yapraklı sinirliot aynı etkilere sahiptir ve aynı biçimde kullanılırlar. Her ikisi de kır yollarında, çimenli tarla kıyılarında, nemli arazilerde, bahçe ve parkların çimleri arasında, pratik olarak dünyanın her bölgesinde yetişir. Yöresel olarak, "sinirli yaprak", "bağa yaprağı" ve "ateş yaprağı" diye de tanınırlar. Müsilaj, acı maddeler, flavonlar, silisik asit ve aucubin glikoziti başlıca etken maddeleridir. Bitkinin antibiyotik etkisi bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Sinirliot genellikle solunum organları hastalıklarında kullanılmaktadır. Özellikle, balgamlanma, öksürük, boğmaca, akciğer astımı ve akciğer tüberkülozunda etkilidir. Sinirliot cinslerinin tümü, kök, sap, yapraklar, çiçekler ve tohumlar olmak üzere kullanılır. Başka hiçbir eşdeğer bitkinin yapamayacağı bir biçimde, kanı, akciğeri ve mideyi temizler. Bu yüzden az veya kötü nitelikli kana, zayıf akciğerlere ve böbreklere sahip kişiler, ve sürekli zayıf kalanlar onu kullanmalıdırlar. Akciğer astımında ve bronşiyal astımda, sinirliot ve kekikotu eşit karışımı kullanılabilir. Böyle bir çay harmanı, karaciğer ve mesane rahatsızlıklarında da çok yararlıdır.
Çay harmanı şöyle hazırlanır: İçine 1 dilim limon atılmış 1 bardak soğuk su, 1 çay kaşığı dolusu nöbet şekeri ile birlikte kaynatılır, 4-5 kere taşırıldıktan sonra altı söndürülür ve yarım tatlı kaşığı bitki karışımı (ince kıyılmış) bu kaynar suda haşlanır (kaynatılmaz) ve demlenmesi için 1 dakika beklenir. Ağır hastalıklarda günde 4-5 kere taze çay demlenmesi gerekir. Mümkün olduğunca sıcak ve yudumlanarak içilmelidir. Sinirliot pekmezi, kanı tüm zararlı maddelerden arındırır. Her gün yemeklerden önce 1 yemek kaşığı alarak, bu pekmezle gerçek bir kür uygulanabilir.Kırsal bölgelerde yaşayanlar, bitkinin çok değerli bir yara otu olduğunu bilirler. Tarlada çalışan bir çiftçi ağırca bir biçimde yaralandığında, sinirliot yapraklarını ezerek yarasının üstüne koyduğunda çok şaşırmıştım Yapraklar yıkanmamış olduğu halde, yara iltihaplanmadı. Taze yapraklar ezildiğinde, çatlaklara, kesiklere, arı sokmasına karşı kullanılabilir. Eski bir bitki kitabında şöyle deniliyor: "Örümceğin ısırdığı köpek hemen sinirliota koşar. Sinirliot onu iyileştirir." Taze yapraklar iki el arasında ovalanıp, biraz tuzla karıştırılarak boğaza sarıldığında, guatr küçülür. Sinirliot ayakkabının içine yatırıldığında, çok yürümekten oluşan kabarcıkları iyileştirir. Her çeşit ve hatta en kötü karakterli çıban bile, taze ezilmiş bitki lapasıyla iyileştirilebilir. Bu yapraklar, hastalığa yakalanan bölgeye uygulandığında, kötü karakterli beze hastalıklarında yardımcı olur. Ama bu tür olaylarda, mercanköşk yağı veya kantaron yağı önceden o bölgeye sürülür, iyice ezilmiş bitki yaprakları üstüne yatırılır ve bir bezle bağlanır. Kısa süre içinde iyileşme başlayacaktır. Linz'deki bir konferansta, ezilerek lapa haline getirilmiş sinirliot yapraklarının her tür yarayı, on yıldır kapanmamış olsa bile iyileştirebileceğini belirttim. Beş ay kadar sonra yine Linz' de bir konferansa katıldığımda, bir kadın dinleyici söz istedi: "Sinirliot yapraklarının eski yaraları da kapatabileceğine inanmamıştım. Bir komşumun bacağındaki yara 17 yıldır kapanmamıştı ve kadın artık sokağa çıkamaz olmuştu. Ona sinirliot yapraklarını götürdüm ve tarif etmiş olduğunuz gibi, bacağına uyguladım. Size inanmamış olduğum için özür diliyorum. Yara çok kısa sürede kapandı ve şu ana kadar da bir daha açılmadı." Bir başka örnek daha: Savaşta yitirmiş olduğu bacağının yerine protez kullanan eski bir askerin, uzun süren yaz sıcakları yüzünden, bacağının keşilmiş olduğu yerde açık yaralar oluşmuştu. Bu yaralar ne merhemle, ne ışın tedavisiyle ne de iğnelerle iyileştirilemiyordu. Sonunda yaralarına sinirliot yaprağı koyduğunda (Yaprak lapası), yaralar ertesi güne kadar kapandı ve adam yine calışmaya başladı Bir keresinde ben de sinirliot kullanarak başarı elde ettim. Yıllar önce, kucağıma aldığım torunum, sırf yaramazlık olsun diye ağzımın kenarını ısırmıştı. Bu ısırık yüzünden bir kaç gün bayağı ağrı çektim. Sonra, orayı arada sırada sinirliot özsuyu ile nemlendirmeye başladım. Günün birinde orada kötü karakterli bir serlik oluşabileceğinden korkuyordum. Bir süre sonra, gerçekten de orada bezelye tanesi iriliğinde sert bir düğüm farkettim. Hemen çayırdan bir avuç sinirliot toplayarak parmaklarımın arasında ezdim ve gün boyunca o sertliğin üzerine sürdüm. Akşama doğru azalmaya başlayan sertlik, ertesi sabah tümüyle yok olmuştu. Hakikaten, her hastalık için bir bitkinin yetiştiğine inanmak gerek. Yazdığım bu satırlar yıllar boyunca bacaklarındaki açık yaralara katlanmak zorunda kalmış olan yaşlı kişilere de cesaret ve teselli vermelidir. Sizin yaralarınız da sinirliot sayesinde kısa sürede kapanacak ve iyileşecektir. Bu konuda yaşın hiç bir önemi yoktur. Yara ile birlikte şişlik de varsa, ebegümeci ayak banyosu yapılmalıdır. Banyodan sonra, yaranın kenarlarına aynısafa merhemi sürülmelidir. Trombozda da sinirliot yaprakları şiddetle önerilir.
UYARILAR: Bitkinin bilinen hiç bir yan etkisi yoktur.
Sinirliot Tohum EkstresiKullanım Biçimleri:
Çay hazırlamak: Yarım veya bir tatlı kaşığı ince kıyılmış bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 15 dakika demlendikten sonra süzülür.
Yaprak Lapası: Dar veya geniş yapraklı sinirliot yaprakları iyice yıkanır ve lapa haline gelene kadar merdane ile ezilir.
Sinirliot Pekmezi: İki avuç dolusu yıkanmış ve ince kıyılmış bitki yaprağı lapa haline getirilir. Bu lapaya biraz su, 300 gr nöbet şekeri ve 250 gr çiçek balı eklenir. Ağır ateş üstünde sürekli karıştırılarak, koyu bir sıvı elde edene kadar kaynatılır. Soğumadan kaplara boşaltılarak, buzdolabında saklanır.

read more

SARIMSAK-SARMISAK 0 yorum

SARIMSAK-SARMISAK
Sarımsak veya sarmısak 25-30 cm yükseklikte, yeşilimsi beyaz veya pembe çiçekli, otsu bir kültür bitkisidir. Nadir olarak tohum bağlar. Bu nedenle soğancıkları (diş) ile üretilir. Ülkemizde “Beyaz sarımsak” ve “Siyah sarımsak” olmak üzere 2 çeşit yetiştirilmektedir. Vatanının orta Asya stepleri olduğu sanılmaktadır. Beyaz veya pembemsi renkli, az adette soğancıkdan (diş) meydana gelir. Dişlerin hepsi bir arada bir kabuk tarafından sarılmışlardır. Çok kuvvetli ve keskin bir kokusu ve yakıcı bir lezzeti vardır.Bileşim: Karbonhidratlar (sakkaroz, glikoz), vitaminler (A, B, C ve E) ve eterli uçucu yağ (alliin, allicin, ajoen) , selen ile dişilik ve erkeklik hormonlarına benzer maddeler taşımaktadır. Bu uçucu yağda özellikle allil disülfür bulunmaktadır. Bu bileşik kükürtlü bir amino asit olan alliin’in alliinaz isimli ferment etkisi ile parçalanarak allicin’i vermesi, allicin’in de, su buharı veya su karşısında, allil disülfür’e dönüşmesi sonucu meydana gelir. Sarımsağa özel koku ve lezzeti veren taşıdığı kükürtlü uçucu yağdır.
Etki ve Kullanılış: Eski çağlardan beri bilinen ve kullanılan bir drog’dur. Orta çağda özellikle salgın hastalıklar (kolera, veba gibi) ile mücadelede kullanılmıştır. Antiseptik, idrar artırıcı, safra salgılarını artırıcı, solucan düşürücü (özellikle askarit ve oksiyürlere karşı), iştah açıcı, tansiyon (kan basıncı) ve kolesterol düşürücü, kanı sulandırıcı ve bağışıklık sistemini güçlendirici etkilere sahiptir. Antiseptik (mikrop öldürücü) etki taşıdığı allicin’den ileri gelmektedir. Antiseptik ve bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi; tarihçi Herodot’a göre eski Mısırlılar tarafından da bilinmekteydi. Çünkü Mısırlılar piramitlerin yapımında çalıştırdıkları işçilere her öğün sarımsak, soğan ve turp yediriyorlardı. II. Dünya savaşı sırasında, yaralandıkları zaman yaralarının mikrop kapmasını önlemek için, ezerek yaranın üzerine konmak üzere Rus askerlerine sarımsak verilmiştir. Eğer yendikten sonra rahatsız edici bir koku oluşturmasaydı, kuşkusuz çok daha yaygın biçimde tüketilirdi. Ama onun değerli gücünden yararlanabilmek için büyük miktarlarda tüketmek gerekmez . Beklenen etki, gün boyunca 3-4 diş sarımsak yenerek sağlanabilir. Ayrıca koku problemi olmayan sarımsak tabletleri ve tentürü de aynı işi rahatlıkla görebilir. Önemli olan, aşırıya kaçmamak şartıyla kullanımdaki sürekliliktir. Kronik bronşit, sindirim problemleri, romatizma, kas ve organ ağrıları ve yüksek kan basıncı (yüksek tansiyon) öncelikli kullanım alanlarıdır. Ama erken yaşlanmaya karşı uygulanan bir tentür kürü de çok olumlu sonuçlar verir. En azından 5-6 ay sürecek olan bu kür sırasında, sabah ve öğlen saatlerinde 10-15 damla D6 inceltisi, yarım yemek kaşığı ılık suya eklenerek alınır. Böylece kişi ileri yaşlara kadar sağlıklı ve hareketli kalabilir. Et yemeyi seven, fazla kilolu, gaz şişkinliği çeken yaşlı kişileri hızlı çöküntülerden korumak için de, uzunca bir süre, sabah ve öğlen saatlerinde 10-15 damla D3 inceltisini yarım yemek kaşığı ılık suya ekleyerek kullanmaları önerilir. Sarımsağın, mide ve bağırsakları güçlendirici, mikropları ve virüsleri yok edici etkisi oldukça önemlidir. Öncelikle bacak, göz arkası ve beyin damarları olmak üzere, tüm damarları genişleterek, daha iyi beslenmelerini ve böylece, hızlı yaşlanmamalarını sağlar. Aynı zamanda tüksek kan basıncını (hiper tansiyon) başarıyla düşürebilir, kolesterol düzeyini normalleştirir ve damar iltihabı (tromboz-tromboflebit ) oluşumunu önler. Sarımsak, organizmayı ve bağışıklık sistemini güçlendirir ve hastalıklara karşı korur.
Kullanım Biçimleri: Kurt veya solucan düşürücü olarak, kabuğu soyulmuş olan bir sarımsak dişi bir ekmek kabuğu parçasına kuvvetle sürülür ve çıkan esansı emmiş olan ekmek parçası yenilir. Aynı amaç için sarımsak şurubu da kullanılmaktadır. 100 gr parçalanmış sarımsak, 200 gr su ve 200 gr şeker ile 1 gün bekletildikten sonra iyice karıştırılıp süzülür. Elde edilen şuruptan günde 2-3 yemek kaşığı içilir. Haricen yara iyi edici olarak, taze sarımsak lapa halinde yara üzerine konur. Aynı amaç için sarımsak usaresi de kullanılabilir. Usare hazırlamak için bir miktar sarımsak havanda ezilir, sıkılarak alınan usarenin 1 gr miktarı 10 gr su ile sulandırılır ve bu karışımın içine, usarenin bozulmasını önlemek için, 10 damla kadar etil alkol konur. Bu usare haricen bilhassa saç hastalıklarının (saçkıran vs.) tedavisinde saçlı deri kısmına sürülür. Tansiyon düşürücü olarak 10 gr sarımsak başı ezilir, üzerine 10 gr etil alkol konur, karışım 1 gün bekletildikten sonra ince bir bez veya süzgeçle süzülür. Elde edilen özsudan günde 3 defa 15-30 damla alınır.
Sarımsak Sütü: 2-3 diş sarımsak ezilir veya ince kıyılır, 1 su bardağı soğuk süte eklenir ve hafif ısıda kaynama derecesine kadar ısıtılır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. İhtiyaç duyulduğunda 1 bardak taze demlenmiş sarımsak sütü soğutulmadan içilir.

read more

Sponsor Bağlantılar

Sponsor Bağlantılar

 
Copyright © şifalı bitkiler,bitkisel tedavi,şifalı çaylar